İnsanoğlunun en önemli varlığı zekasıdır. Diğer canlılardan onu ayırt eden en önemli farkıdır zekası. İhtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayabilmesini ve en önemlilerinden biri düşünebilmesini zekasına borçludur. Bende dilim döndüğünce, naçizane bilgi birikimim ve gözlemlerimle 2007 Aralık’ından bugüne çok sevdiğim pazarlama ile ilgili gözlem ve düşüncelerimi paylaşıyorum marketman aracılığıyla. Zaman zaman tebrik içerikli tepkiler kimi zamanda yapıcı eleştiriler aldım. Her ikisi de beni ziyadesiyle memnun ediyor. Ya bir meraklıya bir şey öğretiyorum ya da yanlış bildiğim bir şeyin doğrusunu öğreniyorum. Bundan güzel bir kazanım olamaz sanırım.
İnsanın sahip olduğu zekasının en önemli yönlerinden biri de farklı beyinlerde farklı çalışmasıdır. En önemli yönlerinden derken aslında en güzel yönlerinden biri demek istiyorum. Sabit fikirli bir toplumun, tabuları yıkamamış toplumun gelişiminin pek mümkün olamayacağı açık. Fikirler çarpışarak doğruya yaklaşır. Ancak burada da fikirleri nasıl çarpıştırmak gerektiğini bilmek gerekir.
Bugün, 15 Nisan 2008’de yayınladığım “Bu Organik Tarımda Kesin Bir Pazarlamacının Parmağı Var!!!” adlı yazıma Mehmet kod adlı(!) bir okurdan yorum aldım. Yorumlar önce mailime düşüyor ve yayınlayıp yayınlamam tercihime göre marketmandaki yerini alıyor. Yorumu yayınladım pek tabii ve görüşlerinize bıraktım. Sayın okurun ne işle iştigal ettiğini bilmiyorum ama organik tarım ile yakından bağı olduğu kesin. Kendisini tanıtmadığı için yaşını da bilemediğim okura yanlış bir hitaptan kaçınmak adına “sayın okur” demek istiyorum.
Sayın okur yazımı kendine has üslubu ile eleştirmiş. Organik tarım adına verilen mücadelesinden bahsederken, benim gibi akbabalar yüzünden başarılı olunamadığını(veya kendisinin olamadığını) anlatmaya çalışmış bana. Yazımda ne diyorum kısaca özetliyim: sürdürülebilirlik günümüzde pazarlama dünyası içerisinde önemli bir yer edinmiştir; önemlidir, gereklidir. Hızla tükettiğimiz Dünya’yı yeniden eski yaşanabilirliğine taşıyabilmemizin uğraşçısıdır. Organik tarım da bu sürdürülebilirlik anlayışından tarımsal anlamda nasibini almış kısımdır. Ama benim organik tarım hakkındaki kıt bilgim, organik tarımın hormonsuz tarım öncesi dönemdeki tarımın paralelinde olduğunu düşündürüyordu. Hormonsuz gıdalara ulaşabilme çabamızın bugün isim değiştirerek organik tarımla yetiştirilmiş gıdalara ulaşabilme çabasına döndüğünü savunuyordum. Keza küçüklüğümde bağ bahçe içerisinde büyüdüğüm için, o zaman yediğim doğal ortamında yetişen hormonsuz sebze ve meyvelerin bugün organik olarak yetiştirilenlerinden daha lezzetli olduğuna kefilim. Daha sağlıklı olduğunu da iddia edebilirim. Ama o günkü olması gerektiği gibi olan meyve sebzelere bugün olması gerektiğinden üstün kabul edilen meyve sebzelerin değerinin yarısını bile vermezdik. Bir şeyin değeri kaybedildikten sonra daha iyi anlaşılıyor diyip bırakabilirdim yazımı ama pazarlama tutkunu olduğumuz için olaya pazarlama gözüyle bakmak istedim. Nükteli olarak pazarlamacıların başarısını vurgulayabilmeye çalıştım ama çok ince yazmışım sanırım. Gülen suratta koysanız yetmiyor, bloğunuzun tüm Dünya’ya açık olduğunu unutmamalısınız, her kesim sizi okuyabilir: daha açık, daha net olmak lazım. Aksi halde benim gibi pazarlamacıları akbaba yaparsınız, aptal olursunuz. Bütün pazarlamacılar yalancıdır diyen Seth Godin ne kadar aptal ise bende o kadar aptalım sayın okur. (Yine çok mu ince oldu acaba???)
Ha bir de son olarak naçizane bilgilerimle bir şeyi daha paylaşmak istiyorum: eğer talep varsa özellikle günümüz piyasa ortamında arz mutlaka talebi yakalar, hatta aşar: marifet arzı (doğru arzı) yaratabilme yeteneğindedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder