Tahrip edilen doğa, sağlık
problemleri, eğitimden yoksun kalan çocuklar, şiddet gören kadınlar… Dünyanın bin bir derdinden sadece bazıları. Bu
dertlerle mücadele; huzurlu toplum düzenini sağlamak için, devletlerin ve Sivil
Toplum Kuruluşlarının en önemli uğraş alanı. Ancak iç içe yaşadığı toplumun
huzuru ile ilgili kendini sorumlu hisseden yalnızca devlet ve STK’lar değildir.
Toplumun gerçek kişileri arasına karışmış marka kişilikleri de sağlıklı ve huzurlu
bir toplum içerisinde var olmak isterler.
Bugünün sorunlarını çözmek,
gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakabilmek uğraşında sorumluluk
hisseden markalar, sosyal sorumluluk kampanyaları ile karşımıza çıkar. Eğitim
hakkına erişemeyen çocuklara, dünyanın zenginliklerinden kendisine pay
edinemeyenlere, ailesinde şiddet görenlere yardıma hazır olan bu markalar, kültür
ve sanat yatırımları ile de toplumsal fayda çıtasını olabildiğine yükseltmek
için çabalamaktadır. Elbette birincil var oluş nedeni kâr olan markaların, bu
sosyal sorumluluk projelerinin içerisinde de (samimi ve samimi olmayanlar
olarak ayrılmakla birlikte) bir nebze de olsa yine kazanç düşüncesi olduğunu
unutmamak gerekir. Elbette bu gerçek, sosyal sorumluluk projelerinin değerinin
ve gerekliliğinin önemini azaltmaz.