Bu Blogda Ara

28 Aralık 2010 Salı

"Çok İyi"ler..

Uzunca zamandır yazamıyorum.. Çok nadir daha doğrusu.. Zaman zaman gün içerisinde birçok şey yazma güdüsü hissetsem de, o an yazıya yönelemeyişim ve akşam o güdülendiğim andaki kuvvetli düşüncelerimin kuvvetini yitirmiş olması bu durumun sebebi.. Ama okumaktan elimden geldiğince uzak olmamaya çalışıyorum. E madem ben yazamıyorum, güzel yazanların "çok güzel"lerinden birkaç tavsiyede bulunayım da marketman ruhunu yaşatsın en azından..

  • Fatmanur Erdoğan'dan yine harika bir yazı.. "YANLIŞLAR İTİBARI ETKİLER Mİ?" İtibar'ın zihninizdeki anlamını biraz daha doldurun ve bir bakın bakalım itibar vezir mi eder, rezil mi???
  • Benim için çok farklı; her yaptığı, her yazdığı.. Yiğit Kulabaş çok ayrı: "W FOR WIKI" Wikileaks serüvenine mutlaka bir de Kulabaş zihninden bakın.
  • Son olarak özellikle bayanlar için gelsin. Hele aralarında UGG botları olan varsa mutlaka okusun. "UGG, KİŞİLİĞİN SONU MU?" Ufuk İşman'dan tespitler, gerçekler...

Keyifli Okumalar...

10 Aralık 2010 Cuma

12-18 Aralık ........ Haftası

Çocukluğumda özlemle beklediğimiz haftaydı o. Çok net hatırlıyorum. Bu sene acaba ben ne getireceğim sınıfa diye merak eder, inşallah ben fındık getiririm derdim. Yanlış hatırlamıyorsam 2002 yılından bugüne kutlamadığımız Yeli Malı Haftasından bahsediyorum. Daha doğrusu tam adı ile “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası”.

Artık neden eskisi gibi kutlanmadığının sosyolojik, toplumsal veya siyasi açılardan değerlendirmesini bir kenara bırakıyorum. Bu pencerelerden dipsiz kuyu zaten ama pazarlamasal olarak neden kullanılmadığı konusu uzun zamanlardır beynimi meşgul ediyor.

Özellikle günümüzde gelinen global piyasa ortamında; etrafımızın uluslar arası markalarla sarıldığı bir pazarda, yerli markalarımız bu haftayı neden fırsata çevirmez veya çeviremez anlamakta güçlük çekiyorum. Belki cevap bu durumu yadırgadığım üstteki cümlemde gizlidir kendilerince: “piyasaların globalleşmesi” ile. Ancak bu savın çok sığ bir bakış açısı taşıdığına inanıyorum.

Bugün 20-25 yaş üstü bireylerde, giriş cümlemdeki heyecanını yaşayan ve hatırlayan bir çok tüketici olduğunu düşünüyorum. Ama bu tüketicilerin birçoğu bugün yerli malı haftasının hangi hafta kutlandığını dahi hatırlamıyordur. Belki en fazla Aralık ayı içerisinde olduğunu hatırlatırlar. Oysa yerli markalarımız, bu geçmişteki yaşadığımız coşku ve mutluluğu bizlere hatırlatabilse ve bu hafta ile bağlantılı fayda sunabilse, karşılıklı getirisi oldukça yüksek bir pazarlama haftasına da dönüşebilir yerli malı haftası. Ne tarz uygulamalar olabilir üstünde düşünüldükçe çok çeşitli uygulamalar bulabilmek mümkün kuşkusuz. Bunu ziyadesiyle başarabilecek pazarlamacılarımız, pazarlama yöneticilerimiz de oldukça fazla ayrıca. Ama buna rağmen ne çevremde yaptığım izlenimlerde ne de internetten yaptığım taramalarda bu haftayı faydaya dönüştüren bir marka ile karşılaşamıyorum maalesef.

Ümitliyim.. Küçüklüğümün en keyifli haftalarından olan yerli malı haftası, önümüzdeki yıllarda yerli markalarımız (hatta yabancı markalarımızca da çok güzel bir şekilde kullanılabilir) için bir nimet haftası olacak; bizler ise geçmişteki yaşadığımız o coşkuyu tekrar hatırlayacak; çocuklarımızın da aynı coşkuları yaşadığına şahitlik edeceğiz. Belki ellerimizde fındık, portakal, mandalina ile okulda buluşup hep beraber yemeyeceğiz ama yaşasın yerli malı diyeceğiz. Tutumlu olmayı yeni nesillerimize bir kez daha hem de toplumca anlatabileceğiz. İndirim kampanyalarına, sosyal sorumluluk kampanyalarına, reklam kampanyalarına ve birçok mecraya konu olacak “yerli malı haftası”.

Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı. 12-18 Aralık “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” hepimize kutlu olsun.

Not: Bu yazımı yazıp tamamladığımda, henüz bloğumda yayınlamadan Sabri Özel’den mesaj aldım: (Sabri Özel 41. Yılını “Yerli Malı Haftası”na özel %41+4 taksit kampanyası ile kutluyor. 10-19 tarihlerinde geçerli bu fırsatı kaçırmayın.) Teşekkürler Sabri Özel…

18 Temmuz 2010 Pazar

Çikolata ASPAVA***

Yakın bir arkadaşınız geleceğin sizin adınıza çok güzel olacağını söyler,
Sabah işe geldiğinizde bugün çok enerji dolu olduğunuzu söylemiştir iş arkadaşınız,
Yöneticiniz, yaptığınız işten dolayı tebrik eder sizi,Akşam iş çıkışı kız arkadaşınızla buluştuğunuz da ise beklenmedik kavga bir anda başlayabilmiştir.

Gün içerisinde aşk, iş hayatımız - sağlık durumumuz ruh halimizi çok farklı yönlere sürükleyebilir. Bazen olan birşey, bazense temenniler ruh halimizi (dilimize de girmeye başlayan ingilizce haliyle "mood"umuzu yani modumuzu) değiştirmede etkili olur.
Yediğimiz yemek bile ruh halimizi değitirebilir. Özellikle bir çikolata. Hele ki neşe, eğlence dönemi olan yaz aylarında...

Pazarlama stratejileri ve yaratıcı (dolayısıyla farklı) yeni ürünleriyle her zaman beğenimi kazanan Şölen, bu sefer de Biscolata MOOD'u sundu bizlere.

Atıştırmalık küçük çikolata dolgu bisküviler, o anki mood'unuzuda değiştirmeye aday. "Aşk, Sağlık, Şans, Para, İş, Dostluk, Başarı, Neşe ve Mutluluk" hangisi o gün daha çok yanınızda tadarak öğrenin artık.!!!


Şölen'in nazik ikramını ofis arkadaşlarımla paylaşırken oldukça eğlenceli anlar yaşadık açıkcası. Ama kuşkusuz bu eğlence de adaptasyon gerçeği ile etkisini gün geçtikce azaltacak. Ürünü canlı tutacak olan ise lezzeti. Bir attığında ikincisini isteden, kutu bittiğinde ikinci kutuyu aratan lezzeti ise Biscolata MOOD'un gerçek gücü. Hiç eleştiren olmadı mı? Oldu tabi. İkram ettiklerimden "tadı damağımda kaldı birtane verceksen hiç vermeseydin keşke" diyenler de oldu. E onlarda ya biscolata alacak, ya da biscolata MOOD'u tek başına yiyecekler.


Tüketicilerin hazsal ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran, buna toplumumuzun ağırlıklı kesminin keyif aldığı "falcılığı" ekleyerek (yine) ilk olan ve esas işi çikolata zevkini layikiyle sunan Şölen'e nazik ikramı için bir kez daha teşekkür ediyor, bu deneyimi yaşamanızı şiddetle tavsiye ediyorum...

***Biscolata MOOD = Çikolata ASPAVA

1 Temmuz 2010 Perşembe

En Markalarım (Haziran 2010)

Yine "En Markalar" zamanı... İşte Haziran ayı en markalar;

En Faydalı MARKAM: D'S Damat

En Mutlu MARKAM: Atasay

En Sadık MARKAM: Ajansspor.com

En Yeni MARKAM: Birlik Köşk Emlak

En Hayal Kırıklığı MARKAM: TTnet


Bir Daha Tövbe MARKA: Ne şanslıyım ki bu ay da bulamadım.

Sıra sizlerin deneyimlerinde... Yorumlarla bekliyorum


*** Kategori anlamları için TIKLAYIN...

31 Mayıs 2010 Pazartesi

En Markalarım (Mayıs 2010)

İşte geçtiğimiz ayki(Mayıs ayı) "En MARKA"larım;


En faydalı MARKAM: Samsung

En mutlu MARKAM: D'S damat

En sadık MARKAM: D'S damat

En yeni MARKAM: Biev

En hayal kırıklığı MARKAM: Darty


Bir daha tövbe MARKA(M): Yok (Bu ay çok kötü bir deneyim yaşamadım sanırım)


Sıra sizlerin deneyimlerinde... Yorumlarla bekliyorum


*** Kategori anlamları için TIKLAYIN...

23 Mayıs 2010 Pazar

Tek kelimeyle: MUHTEŞEM

Bir marka;
Bir reklam,
Bir Konumlandırma...

İşlenen Konu;
Anlatım,
Öz,
Çağı ve anı yakalamak...

Nike ve Write the Future: Gelmiş, geçmiş ve hatta gelecek en iyi reklamlar içerisine izlediğim ilk anda girmiş olan reklam... Söylenecek çok şey var ama izlemek hepsini özetliyor. Keyifli seyirler...


1 Mayıs 2010 Cumartesi

En MARKALARIM (Nisan 2010)

İşte geçtiğimiz ayki (Nisan yı) "En MARKA"larım:


En faydalı MARKAM: Markafoni

En mutlu MARKAM: GAP

En sadık MARKAM: NTV Spor

En yeni MARKAM: Didi Mobilya

En hayal kırıklığı MARKAM: Pronet Güvenlik

Bir daha tövbe MARKA(M): Kütahya Astur


Sizlerinkini de bekliyorum...


Kategori anlamları için TIKLAYIN...

27 Nisan 2010 Salı

EN Markalarım...

Günlük hayatta onlarca hatta belki bazen yüzlerce marka ile çeşitli şekillerde iletişime geçiyoruz ve deneyimler yaşıyoruz. Kimi zaman çok tatmin olduğumuz deneyimler yaşamakla birlikte kimi zamanda sinir sistemimizi alt üst eden deneyimlere şahit olabiliyoruz. Özellikle bir pazarlama bloğu yazarı olarak uç sınırlarda yaşanan marka deneyimlerimi zaman zaman paylaşıyorum. Gerek çok mutlu olduğumda gerekse de çok sinirli olduğumda yazmaya doyamıyorum. Çünkü yaşadığım deneyimi çok net biçinde karşıma da aktarabilirsem, çok faydacı bir iş yapmış olacağıma inanıyorum. Bu düşüncem kapsamında yeni bir uygulamaya karar verdim. Deneyimlerimi aylık bazda kısaca kategorilendirerek sizlerle paylaşacağım bu uygulamamın başlıklarını, anlamları ile birlikte aşağıda paylaştım. Nisan ayı sonuçlarımı da Mayıs ayı başında buradan paylaşacağım.

En faydalı MARKAM: Özellikle marjinal boyutta değerlendirildiğinde bana en yüksek faydayı sağlamış olan markayı ifade ediyor. Sık sık deneyim yaşadım ve/veya yaşayacağım demek ki...

En mutlu MARKAM: Yüzümü en çok güldüren markayı ifade ediyor.

En sadık MARKAM: Vazgeçemediğim markayı ifade ediyor.

En yeni MARKAM: İlk kez deneyim yaşadığım ve bu deneyimden memnun olduğum markayı ifade ediyor.

En hayal kırıklığı MARKAM: Beklentimle veya algımdaki yeriyle kıyasladığımda beni şaşırtan markayı ifade ediyor.

Bir daha tövbe MARKAM: Skandal denilecek derecede kötü bir deneyim yaşadığım markayı ifade ediyor. Bu markayla bir daha deneyim yaşamamaya tövbe ediyorum.

Doğal olarak bazı aylar belli başlıkların boş olabileceği gibi, bazı aylarda da birkaç markalı başlıkların olması muhtemel. Veya yeni başlıkların... Her ayın sonunda yayınlayacağım bu deneyimlerimi yıllık bazda da değerlendireceğim tabii ki. Umarım yorum sekmesi aracılığıyla sizde bu uygulamama katılır ve birbirimizle paylaştığımız deneyimlerimiz sayesinde daha da doğru marka tercihlerine yöneliriz.

23 Nisan 2010 Cuma

Pizza ve Futbol...

20 Aralık 2009 tarihindeki Trabzonspor-Fenerbahçe maçı özelinde futbolun ne denli bir endüstri haline geldiğinden bahsetmiştim. Bu endüstri içerisinde, ağırlıklı olarak bir kişinin yarattığı etkilerden bahsettiğim yazımda bir bütün içerisindeki eylemlere de yer vermiştim. Bu yazımla paralellik arzeden ve kapsamı bir adım daha öteye götüren bir çalışmadan bahsederek de, 90 dakikalık endüstri düşüncemizi sağlamlaştıralım.

1960 yılında ABD'de kurulan ve bugün 65 ülkede 8.750 restoran işleten Dominos'un yaptırdığı bir araştırma futbol endüstrisinin gerçeğini ortaya koyuyor. Lafı fazla uzatmadan yapılan araştırma sonuçlarını verelim. Zaten sonuçlar herşeyi anlatıyor:

  • 18 Nisan 2010 akşamı oynanan Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinin olduğu Pazar günü Domino's Pizza'nın satışları %20 oranında artış gösterdi.
  • Mart ayında oynanan Galatasaray-Fenerbahçe derbisi günü ise Dominos'un satışlarındaki artış %30'du.
  • FB-BJK derbisinde en çok pizza siparişi Fenerbahçenin golünün ardından verildi. (Golün 2. dakikada gelmiş olduğu düşünüldüğünde gol coşkusu ile artan mutluluk sonrası sipariş artışı mı yoksa genel anlamda futbol keyfinin pizza ile taçlandırılmasımı olduğunu bu istatistiktan anlamak zor.) Bu gol sonrası alınan sipariş bu gol öncesindeki sipariş sayısının tam iki katı seviyelerde gerçekleşti.
  • Derbinin oynandığı gün en yüksek sipariş artışının gerçekleştiği yer ise %53'lük artış ile Kadıköy!

Pazarlama planları yaparken en ince detaylara kadar inmek gerekiyor; hele ki günümüz rekabet ortamında. E ne demişler: "Başarı küçük ayrıntılarda saklıdır. " Anlaşılan Domino's bu bilinci çoktan oturttmuş.

Yazıyı sonlandırırken Domino's Pizza'nın ülkemizdeki yerinden de kısaca bahsedelim:
- 16 ilde 137 şube aracılığıyla hizmet veriyor,
- Gebze, İzmir ve Ankara'da fabrikaları var,
- Ülkemizde 1.600 çalışanı var ve
- Üretimde %100 yerli ürün kullanıyor.


15 Nisan 2010 Perşembe

Tüketici Kabulleniyor: Ucuz Mal Alacak Kadar Zengin Değilim ve Doğamı Seviyorum!!!

Son yıllarda çılgın tüketimin farkındalığına varan tüketiciler, buna dur demenin gerektiği bilincini oturtmaya başladıkça, yeşil pazarlama, sosyal pazarlama ve benzeri toplumsal fayda odaklı pazarlama stratejileri değerlenir oldu. Kuşkusuz bu durum da "dur demenin" gerekliliğini bireysel boyutun ötesinde şirketlerin de kabullenmesi yani kurumsal farkındalığın sağlanması da etkili. Ancak, (doğal olarak) tüketicilerin - bu gereklilğe olan inançlarından dolayı - sosyal faydayı savunan markaların yanında olacak olmasının etkisi gizli ama temel gerçek. Yani birincil amacı kar gütmek olan işletmelerin bu amaçlarını ikinci plana atmıyacakları düşünüldüğünde bu stratejilerin uygulanmasının içerisinde toplumsal fayda ile birlikte kar amacının var olduğunu unutmamak gerek. Ki bunun yanlış olduğunu veya etik olmadığını da söyleyemeyiz.

Bu kısa değerlendirmeden sonra başka bir boyuttan ama aynı paralelde devam edelim. Markaların kalite, farklılık ve değer odaklı konumları vardır. Bu belki 50 sene önce de böyleydi bugün de böyle. Hedef kitlesini belirleyen markalardan biri nispeten kalitesi düşük ama nispeten de fiyatı düşük ürünlere sahipken, bir diğeri nispeten kalitesi yüksek ama nispeten de fiyatı daha yüksek ürünlere sahiptir. Özellikle kalite ve değer odaklı farkını tüketici algısında iyi oturtabilen markalar, yüksek fiyatı hedef kitlesine kolayca kabul ettirebilir. Bu kapsamda düşündüğünüzde kendi alanında bunu başarabilmiş hangi markalar aklınıza geldi bilmiyorum ama benim ilk aklıma gelenler Duracell ve Michelin. İkisi de kategorisinde farklıdır ve en yukarıdadır. İlk paragraftaki değerlendirmemizle kesiştiği nokta ise şudur: Bu markalar geçmişte de en iyi olduklarını ve en iyi olmaları nedeniyle birim bazda daha pahalıyken uzun vadede daha tasarruflu olduklarını savunurdu ve toplumsal faydayı (çok fazla vurgulamasalarda) kimliklerinde taşıyorlardı. Son yıllardaki trendle birlikte bu özelliklerini biraz daha fazla vurgulayarak kuşkusuz sosyal sorumluluk bilincinin büyüttüğü pastadan paylarını birincil sıradan alanlar oldular. Daha da bilinçlenen müşteriler artık onları daha iyi anlıyor ve ödenecek bedele "değer" olarak bakmaya başlıyordu. Ayrıca her anlamda daha da bilinçlenen tüketiciler, daha doğru tasarruf planları yapmaya başlayıp, uzun vadedeki tasarrufa önem vermeye başlayınca bir artı daha kattılar kendilerine. Aslında var olduklarından itibaren vermek istedikleri ana mesaj ve konumlandırmaları da buydu ve her geçen gün bu mesajı algılayabilen tüketici sayısı arttı ve de kazançları.

Michelin şimdi daha çarpıcı şekilde veriyor bu mesajını ve tüketiciyi mücadeleye davet ediyor. http://mucadeleye-katil.michelin.com.tr adlı yeni adresleri ile duyurdukları bu kampanyayı siteye girip incelemenizi şiddetle tavsiye ederim. Neden michelin almalısınızı veya neden tasarruf sağlayacağınız bir lastik almalısınızı daha iyi anlayacaksınız. Maddi tasarrufunuz yanında doğaya neler kazandıracağınızı da tasarruf hesap makinası ile öğrenebilirsiniz. Örneğin diğerleri yerine Michelin alırsam yılda 324 TL'nin cebimde kalmasının yanı sıra 8 ağaç dikmeye eş değer biçimde CO2 salınımına engel olurmuşum. Kendi aracınızla sizin neler kazanabileceğinizi bu siteden öğrenebilirsiniz.

http://mucadeleye-katil.michelin.com.tr/#/yakit-tasarrufu-reklam-flmn-zle
adresinde bu kampanın reklamını izleyebilirsiniz. http://vimeo.com/10345829 linkindeki filmleri ise yine son zamanların gözdelerinden korku pazarlaması kullanılarak verilen daveti işliyor.


11 Nisan 2010 Pazar

2010 En İyi Blogları Belli Oluyor

Bloglama önderliğinde ilki 2008 yılında yapılan, 2009 yılında geliştirilen blog ödülleri, bu yıl çok daha profesyonelce hazırlanan bir organizasyonla başladı. 10 Nisan 2010 itibariyle oylama sürecinin başladığı BÖ!'de marketman'da "Reklam Store - Reklam Pazarlama Blogları Kategorisi"nde aday. Naçizane bloğumun değerli takipçilerinden bende oy bekliyorum. :)

Marketman'a oy vermek için bloğumun hemen başındaki bannerın yanı sıra buraya tıklayarak da oy verebilirsiniz. Oy vermek için sisteme üye olmanız gerekiyor ancak üye olarak bir çok kategoride bir çok blogla tanışma fırsatı bulacak olmanızın yanı sıra 2010'un en iyi bloglarını belirlemede söz sahibi olmanın da hazını yaşamak için değer diyorum.

Bu sene yapılan bir çok yeniliklerden biri de jürinin bulunması. Jüri ise gerçekten muhteşem isimlerle dolu. En beğendiğim blogların başında gelen kariyeryolculuğu sahibi Fatmanur Erdoğan, bizzat bir panelde dinleme fırsatı bulduğum Şule Özmen (ve bence dolayısıyla değerli eşi Uğur Özmen), üstat Selim Tuncer, devamlı takibimdeki Fatoş Karahasan ve diğerleri, bu yılki ödülleri daha da güzelleştirip, daha da değerli kılmış. Sektörün öncü sponsorları da diğer bir artı kuşkusuz.

Herkese keyifli bloglamalar ve bloglanmalar...

8 Nisan 2010 Perşembe

İkinci El BMW

Kuşkusuz birçok reklam türü ve birçok reklam tarzı var. Kurumsal mesaj içerikli, tanıtıcı, marka odaklı, öğretici reklamlar; duygu yüklü, direkt/dolaylı anlatımlı, esprili, sanatsal, tarihsel vurgularla işlenir. Ve daha sayılmayan birçok türde ve birçok anlatımdadır reklamlar. Önceden de birkaç kere bahsettiğim üzere eğlencedir reklamlar.

Kimi reklamlar ise çok farklıdır. Çarpıcıdır. Buram buram yaratıcılık kokar. Paylaşılır da paylaşılır. Kimi yasaklanır, kimi bazı ülkelerde yasalar (ve/veya gelenekler) gereği zaten hazırlanırken yasak olması nedeniyle o ülkede yayınlanmayacağı bilinir. Ama onlar yine de en çok kitleye ulaşanlar, unutulmayanlardır. Bloğumdaki ilk paylaşımlarından biri bu reklamlardandı ve Porsche'a aitti. Şimdi yine bunlardan birini paylaşmak istedim. Yine bir otomobil markası: "BMW" karşımızda. İkinci el arabalarına yönelik aşağıdaki reklamları, sizce nasıl?





25 Mart 2010 Perşembe

Cafés Richard Özsüt'te, Özsüt Kahve Sektöründe...

40 yıllık hatırı olan Türk Kahvesi ile sınırlı kahve kültürümüz, kuşkusuz uluslar arası ekonomik serbestleşme ardından zenginleşmeye başladı. Özellikle son yıllarda ülkemizde kahve tüketimi ve alışkanlığı konusunda önemli bir ivme yaşandı: Ofislerde çalışanların, kafa dinlemek üzere cafelerde soluklananların, komşu ziyaretlerindeki misafirlerin eşlik edicilerindendir kahveler artık. Yolda yürürken ellerinde kahvelerle seyir halinde insanlara da sıklıkla rastlayabiliyoruz bugünlerde.

Kahvelerin bir de mükemmel tamamlayıcısı vardır: çikolata… Benim gibi kahve düşkünlerinin tamamının bana katılacağını düşünerek, kahvenin yanındaki çikolatanın hazzı bir başka. Kahve sektöründe faaliyet gösteren markaların mağazalarında çikolatayı eksik etmemeleri de bunun en büyük kanıtı aslında. Çikolata/pasta sektöründe faaliyet gösteren markaların da kahveyi göz ardı etmesi düşünülmemeli tabi.

İşte bu kapsamda uzun süredir kahve sektörüne giriş çabasında olan Özsüt, Fransa’nın en büyük kahve üreticisi Cafés Richard ile iş birliğine gitti. Bu mükemmel buluşmanın en iyi ifadesini Özsüt’ün basın bülteninden bir kısımla paylaşalım:

Özsüt’ün misafirlerine sunduğu seçeneklerin arasına yepyeni kahve lezzetleri eklendi. Fransa’nın en büyük kahve üreticisi Cafés Richard ile işbirliği gerçekleştiren Özsüt, Türk damak tadına uygun yepyeni kahve harmanları geliştirerek tüm şubelerinde sunmaya başladı. Arabica kahve çekirdekleriyle hazırlanan özel Perle Noire kahvesi ve Türkiye’ye ilk defa Özsüt tarafından getirilen portakal, fındık ve vanilya aromalı espresso’lar kahve severleri benzersiz bir lezzet yolculuğuna çıkarıyor. Özel olarak hazırlanan sunum ve süslemelere sahip sıcak-soğuk kahve kokteylleri de Özsüt’ün ayrıcalıklı kahve menüsünde yer alan en seçkin alternatifler arasında bulunuyor. Cafés Richard’ın, Özsüt’e özel olarak hazırladığı kahveler, Özsüt’ün özel pasta çeşitleriyle damaklarda eşsiz bir tat bırakıyor.

23 Mart 2010’da İstanbul’da gerçekleştirilen basın toplasında Cafés Richard’ın Yöneticisi Arnaud Richard, Cafés Richard’ın Kalite ve Ürün Geliştirme Yöneticisi Michael McCauley ve Özsüt Genel Müdürü Yıldırım Çullu yer aldı. Çullu; kahve menülerinin kafe konseptlerini bütünlediğini ifade edip, yılsonuna kadar 10 ton kahve satışının planlandığını belirtti. Söz konusu yeni girişim ile birlikte de Özsüt’ün 2009 yılındaki 35 milyon TL’lik cirosunda %60’lık bir ciro artışı bekleniyor. 1938 yılında İzmir Kemeraltı’ndaki mağazası ile yola çıkan ve ilk şubesini 1991’de açan Özsüt’ün günümüzde ulaştığı 155 şubeli başarısı katlanıp devam edecek anlaşılan.

Özsüt’ün Cafés Richard gibi bir markayla yeni çıktığı bu yolda başarılı olacağına inancım tam. İlk fırsatta da Özsüt’te bu deneyimi yaşamak eminim leziz olacak.

7 Mart 2010 Pazar

İçenbilir: Hacının Şalgamı

Pazarlama kuşkusuz eğlenceli bir alan, uğraş, bilim, birim... Güncelliği, günü takibi, teoriden ziyade pratiği takibi, yaratıcılığı vs. pazarlamayı eğlenceli kılan yanlar. Ancak pazarlama ve iletişimin birleştiği noktada yer alan alanların başında gelen reklamlar bu eğlencenin en keyifli yerlerinden biri. İnsanların en çok izlediği, en çok paylaştığı görsellerdir reklamlar. Kısa süre içerisine sığdırılan bu görseller çok çeşitlilik göstermekle birlikte mizah ağırlıklılarının yeri bir ayrı bende...

Bilinçli mizah içeren reklamların yanı sıra da, mizahı vurgulamak istemeyenlerin istemeden mizah yaptıkları reklam bambaşka. Bu duruma genelde nostaljik reklamları izlediğimizde rastlıyoruz. O dönemler için apayrı bir yeri olsa da, yıllar sonra izlendiğinde çok keyif veren reklamlar. Veya yerelin yereli reklamlarda yaşıyoruz bu keyfi. Nispeten kısıtlı imkanlarla çekilen bu reklamlarda aşağıdaki örnekde olduğu gibi karın ağrısı çekmenize sebep olabilecek güzelliklere rastlamanız kuvvetle muhtemel. Bu sever bloğumda "Hacının Şalgamı"na yer ayırarak biraz keyiflenelim istedim. Bu arada slogan da (markanın bütünü olması da muhtemel) muhteşem: İçenbilir Hacının Şalgamı... Tekrar tekrar iyi seyirler:

28 Şubat 2010 Pazar

90 Dakikalık Endüstri

Futbola olan ilgim ve sevgim nedeniyle sevdiğim bir diğer uğraşım pazarlamayla ikisini zaman zaman bir araya getiren gözlemlerim oluyor. Aslında ağırlıklı bir kesim tarafından farkında olunabilmekle birlikte, futbol endüstrisinin neden bu denli büyük bir hacme sahip olduğunu kısa bir deneyimle paylaşmak istedim.

20 Aralık 2009 akşamı saat 18:00 civarı; 20:00’da başlayacak olan Trabzonspor-Fenerbahçe maçını izlerken atıştırmak üzere birkaç çerez yanında içmek içinde bir şeyler aldım. Eve geldim ve LİG TV’nin başına geçtiğimde kardeşim aradı ve maçı izlemek istediğini ama rahatsız olduğu için dışarı çıkamadığını söyledi. Digitürk’ün LİG TV izleme şansı veren alternatif kanalı WEB TV aklıma geldi ve internetten maçı izleyebilmesi için digiturkwebtv’den maçı satın aldım onun için. Maçın başlamasını beklerken maç öncesi gelişmeleri incelemek üzere sabah aldığım fanatik gazetesine göz attım.

Yukarıdaki kısa pasaj içerisinde; LİG TV, çerez, içecek, WEB TV ve gazete için yapılan harcamalar var. Hepsi 90 dakikalık bir etkinlik için. Elbette bunlar dışında geniş kapsamda birçok harcama daha var. Maç için stada gidenler; bilet harcamasına, oraya olan ulaşımları için bir bedele, oradaki yeme ihtiyaçları için ayrı bir bedele ve statta kendileri ifade etmek için taraftar ürünlerine yönelik bir bedele katlanıyorlar. Evinde LİG TV izleme şansı olmayan veya topluluk içerisinde maç izlemek isteyenler ise gittikleri cafelerde, kahvehanelerde bedeller ödüyorlar. Yalnızca o güne has olan bu harcamalar dışarısında belirli zaman dilimlerinde taraftarı olunan takımlar için çeşitli harcamalar yapılıyor.

Devamını Okumak İçin TIKLAYIN...