1950'li yıllarda başlayan köyden şehre göç trafiği 60 yıldan fazla süre geçmesine rağmen seyahatini sonlandırmış değil. Geniş coğrafyalardan dar alanlara sıkışmaya başlayan toplum, haliyle üremesine de kentte devam ederek kentlerin nüfusuna nüfus katmakta. Bu kalabalıklaşmanın bir fırsat motivasyonu çevresinde gerçekleşmesi ve iş ve sosyal fırsatlar olarak kabul edilebilecek bu gerçeğin elbette yan etkileri de oldukça fazla. Kentleşmenin (zaten fazlasıyla kaynak sahibi) bin bir sorununa değinmeyeceğim. Toplu konutlar ve alışveriş merkezleri ile yaratılan yeni mekanlar içerisinde gün be gün yerini kaybeden esnafların kulaklarını çınlatmak isteğim.
AVM içlerine doluşmuş yeni nesil ölçek ekonomisi esnaflarıyla, en temelde samimiyet noktasında ayrışan geleneksel esnaflar, genellikle tüketiciyi insan olarak görme noktasındaki görece üstünlüğü ile bir çok güzellemeye konu oluyor. Bakkal Sefer Abi, Lokantacı Ramiz Amca, Beyaz Eşyacı Hilmi, Dostlar Konfeksiyon... Paran olunca verirsin ve geç bir çay söyleyim gibi sıcaklıkları onları sana-bana biraz da yakın kişiler yapıyor. AVM'lerdeki rakiplerinin ölçek gücü ile rekabetlerini daha çok bu sosyal güçleri ile sürdürme çabasında olsalar da elbette ekonomi denince duran akan sular, onları kaybedenler tarafına itiyor.
Her ne kadar sosyal olarak daha güçlü olduklarına katılsam da geleneksel esnafın da (artık klişe olmuş) "aldatıcı" pazarlama teknikleri yok değil. Samimiyet noktası ile ön planda olmalarına ihanet eden esnaf klişeleri onlar. "50 TL ama sana 40 olur" gibi sana kendini özel hissettiren yaklaşımları, "bana gelişi zaten bu kadar" ile girişimci ruhlarıyla çelişkileri, "bu malın garantisi benim" ile sigortacılık aşkları, bu klişelerin sadece bazıları. Bunları da içeren fazlası için buradan devam edebilirsiniz. Ben kendi deneyimlediğim farklı iki strateji üzerinden devam edeyim.