1980'lerde literatüre giren yeşil pazarlama kavramı günümüze gelindiğinde tüm şirketlerin iş planlarında ve uzun dönemli stratejilerinde yer alır hale geldi. Tüketicilerin çevre bilincinin artması ile önem kazanan yeşil pazarlama işletmelerinde önemle üzerinde durması gereken bir anlayış haline geldi. Çünkü artık tüketiciler çevreye daha az zarar verecek ürünlerin arayışına girdiler. Yani yeşil tüketicilerin doğması beraberinde yeşil ürünleri doğurmuş oldu.
Artık günümüze gelindiğinde de yalnızca yeşil ürünlerle yeşillenmek yeterli olmayıp, şirketlerin kendilerinin de her yönleriyle yeşillenmesi gerekliliği doğdu. Pazarlama karmasının dört P'sinin her biri yeşil anlayışa bürünmeye ve şirketlerin misyonlarına, kurum kimliklerine yansımaya başladı. Tüketicilerin ısrarla yeşillik peşinde koştuğu günümüzde şirket yönetimlerinin bir numaralı konularından birini oluşturan yeşil pazarlama, başarılı işletmelerin başarılarını bu anlayışa bağlamasını doğurdu, başarısızlar için de yeşil pazarlamayı göz ardı etmelerinden kaynaklandığı ve çözüm yollarının burada gizli olduğu şeklinde yorumlanmaya başlandı. Tom Fisburne karikatüründe vurgulandığı gibi CEO'ların yeni modası Yeşil Pazarlama oldu.
Esasen temelinde yeşil pazarlama, geleneksel pazarlama anlayışıyla bir birine karşıt gibi gözükür. Çünkü geleneksel pazarlama daha çok tüketmenizi isterken, yeşil pazarlama daha az tüketmenizi ister. Bu açıdan John Grant'ın Yeşil Pazarlama Manifestosunda belirttiği gibi sürdürülebilirlik pazarlamaya daha yakın bir aşamadır. Sürdürülebilirlik, çevreci ve etik hedeflerin devam eden ekonomik refahla bağdaşmaz olmadığını savunan bir fikirdir.(MediaCat,s.16) Bu yüzden yeşil pazarlamaya sürdürülebilirlik penceresinden bakmak işletmeler adına daha doğru olacaktır.
Tüketicilerin karbon ayak izlerini çıkartıp hayatlarına bu bağlamda yön verme düşüncesinde olduğu günümüzde yeşil pazarlamadan uzak olmak düşünülemez. Ancak buradaki sorunda yine Grant'ın ifadesi ile yeşile boyama sorunu. Yeşil konular üzerinde durmanın işletmelere sağladığı getiriler, bu konular üstünde yoğunlaşmasa da, sanki öyleymiş gibi gösteren şirketlerin de doğmasına neden olmuştur. Yani esasen sürdürülebilirlik anlamında bir katma değer yaratmayan şirketler kendilerini yeşile boyayarak, yeşil pazarlamanın nimetlerinden yararlanmaya çalışmaktadırlar. Buna Grant yeşile boyama derken, bende yeşil pazarlama keneleri diyorum. İşte yeşil pazarlamanın hassas noktasını da bu oluşturur. Eğer müşterileriniz sizinde böyle bir girişimde olduğunuzu sezerse işiniz biter. Yani yeşil pazarlama keneleri tüketicilere zarar vermekle birlikte, ölümcül ısırışlarını işletmelerine yapabilirler. Yeşil şirketleri ödüllendiren tüketiciler, bunu kullanan(sömürme amaçlı) şirketleri, ödüllendirme oranlarına göre kat be kat daha fazlasıyla cezalandıracaktır. Bu durum gerçek yeşilcilerinde kabusudur. Yeşile boyayıcıların/yeşil pazarlama kenelerinin genel bir ön yargı yaratmasından onlarda nasibini alabilir çünkü.
Tüketim çılgınlığından dolayı "aldı başını gidiyor" diyebileceğimiz dünyanın, özellikle gelecek nesillerimiz açısından daha yaşanabilir veya en azından yaşanabilir kılınması için kuşkusuz yeşil pazarlamanın, sürdürülebilirliğinin bu önemini koruması ve aynı ilgiyle devam ettirilmesi gerekir. Ancak bunu bir moda anlayışından; herkes yapıyor bende yapayım düşüncesinden hareketle değil, elbette yine işletme çıkarlarımızı da göz önünde bulundurarak daha çok toplum ve dünya adına devam ettirmeliyiz.
Artık günümüze gelindiğinde de yalnızca yeşil ürünlerle yeşillenmek yeterli olmayıp, şirketlerin kendilerinin de her yönleriyle yeşillenmesi gerekliliği doğdu. Pazarlama karmasının dört P'sinin her biri yeşil anlayışa bürünmeye ve şirketlerin misyonlarına, kurum kimliklerine yansımaya başladı. Tüketicilerin ısrarla yeşillik peşinde koştuğu günümüzde şirket yönetimlerinin bir numaralı konularından birini oluşturan yeşil pazarlama, başarılı işletmelerin başarılarını bu anlayışa bağlamasını doğurdu, başarısızlar için de yeşil pazarlamayı göz ardı etmelerinden kaynaklandığı ve çözüm yollarının burada gizli olduğu şeklinde yorumlanmaya başlandı. Tom Fisburne karikatüründe vurgulandığı gibi CEO'ların yeni modası Yeşil Pazarlama oldu.
Esasen temelinde yeşil pazarlama, geleneksel pazarlama anlayışıyla bir birine karşıt gibi gözükür. Çünkü geleneksel pazarlama daha çok tüketmenizi isterken, yeşil pazarlama daha az tüketmenizi ister. Bu açıdan John Grant'ın Yeşil Pazarlama Manifestosunda belirttiği gibi sürdürülebilirlik pazarlamaya daha yakın bir aşamadır. Sürdürülebilirlik, çevreci ve etik hedeflerin devam eden ekonomik refahla bağdaşmaz olmadığını savunan bir fikirdir.(MediaCat,s.16) Bu yüzden yeşil pazarlamaya sürdürülebilirlik penceresinden bakmak işletmeler adına daha doğru olacaktır.
Tüketicilerin karbon ayak izlerini çıkartıp hayatlarına bu bağlamda yön verme düşüncesinde olduğu günümüzde yeşil pazarlamadan uzak olmak düşünülemez. Ancak buradaki sorunda yine Grant'ın ifadesi ile yeşile boyama sorunu. Yeşil konular üzerinde durmanın işletmelere sağladığı getiriler, bu konular üstünde yoğunlaşmasa da, sanki öyleymiş gibi gösteren şirketlerin de doğmasına neden olmuştur. Yani esasen sürdürülebilirlik anlamında bir katma değer yaratmayan şirketler kendilerini yeşile boyayarak, yeşil pazarlamanın nimetlerinden yararlanmaya çalışmaktadırlar. Buna Grant yeşile boyama derken, bende yeşil pazarlama keneleri diyorum. İşte yeşil pazarlamanın hassas noktasını da bu oluşturur. Eğer müşterileriniz sizinde böyle bir girişimde olduğunuzu sezerse işiniz biter. Yani yeşil pazarlama keneleri tüketicilere zarar vermekle birlikte, ölümcül ısırışlarını işletmelerine yapabilirler. Yeşil şirketleri ödüllendiren tüketiciler, bunu kullanan(sömürme amaçlı) şirketleri, ödüllendirme oranlarına göre kat be kat daha fazlasıyla cezalandıracaktır. Bu durum gerçek yeşilcilerinde kabusudur. Yeşile boyayıcıların/yeşil pazarlama kenelerinin genel bir ön yargı yaratmasından onlarda nasibini alabilir çünkü.
Tüketim çılgınlığından dolayı "aldı başını gidiyor" diyebileceğimiz dünyanın, özellikle gelecek nesillerimiz açısından daha yaşanabilir veya en azından yaşanabilir kılınması için kuşkusuz yeşil pazarlamanın, sürdürülebilirliğinin bu önemini koruması ve aynı ilgiyle devam ettirilmesi gerekir. Ancak bunu bir moda anlayışından; herkes yapıyor bende yapayım düşüncesinden hareketle değil, elbette yine işletme çıkarlarımızı da göz önünde bulundurarak daha çok toplum ve dünya adına devam ettirmeliyiz.
2 yorum:
Yeşil pazarlama özellikle avrupa ve amerikada belirtildiği gibi doğayı ön plana alarak gerçekleşse de ne yazık ki ülkemizde siyası olmaktadır :)
bütün dünya doğa yeşilini pazarlamaya calışırken bizim ülkemizde malesef dolar yeşili yada türbe yeşili pazarlanır hale geldi...
Yorum Gönder