Bu Blogda Ara

9 Ağustos 2015 Pazar

Her Toplum Layık Olduğu Reklamlara Maruz Kalır!

Reklam dünyasının hınzır çocuğu Durex, Ukrayna'da oynanan Shakhtar - Fenerbahçe maçının yayını sırasında yine tam zamanlı bir hınzırlık fırsatı görmüş.



Genelde keyifli, güldüren ve hemen her zaman akıl dolu işlere imza atsa da bu sefer olmamış! Bekleneceği şekilde en büyük tepkiyi veren FEMEN'in, "Ukrayna bir genelev değil!" tepkisi anlaşılmalı. Türkiye'nin böyle bir sorunu ve aynı maçın Türkiye ayağında Ukrayna televizyonlarında "Türkiye'de yanınızdayız" manşetli Durex reklamı döndüğünü düşünün: bugün muhtemelen sokaklarımızda dövülen Rus, Ukraynalı haberleri okuyorduk!

Her ne kadar seks turizmi bir gerçek olsa da ve doğrudan içerisinde yer aldığı bir sektör de olsa sosyal sorumlu yanını unutmamalı bir marka. Hatta yakışanı, içerisinde yer aldığı sektör çevresindeki sosyal konularda öncü olmaları olacaktır.

Reklam üzerinden dönen tartışmanın bir tarafında da işin masumiyetini savunanlar var kuşkusuz. Bunların başında da Durex'in kendisi geliyor. Benimse bu reklamın yalnızca "başarı dileme" motivasyonu taşıdığına hiç inanasım gelmiyor. Bu inançsızlığımın en büyük nedeni, başta da belirttiğim gibi Durex'in akıl dolu işleri. Gerçekten biz kötü niyetlilerin aklına gelen niyeti taşımasalar dahi, bu reklamın bu algıyı yaratacağının bilincinde olunacak deneyim ve zekanın fazlasına sahipler diye düşünüyorum. Her ne kadar birçoğumuz sosyal medya hesaplarımızın steril zaman tünellerinde çoğunlukla tepki mesajları okusak da, ülkenin birçok köşesinde; kahvelerde veya evlerinde televizyon karşısında maçı izlerken reklamı gördüğünde kahkahayı basan, ertesi gün işyerlerinde reklamın geyiğini çeviren milyonlar olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla "maksadımızı aşan bir hınzırlıktı, kusura bakmayın" tadında bir özür daha çok yakışırdı sanki Durex'e.

**

İşyerlerindeki, kahvelerdeki ve evlerdeki milyonlardan devam edelim biraz. Durex olayındaki konunun hassasiyeti bir yana, bu milyonlar, anlamsız (basit, sıkıcı, kötü) bulduğumuz birçok reklamı da aslında anlamlı kılan taraf. Kendi steril çevrende hunharca eleştirdiğin, dalga geçtiğin bir reklam için, bir bayram ziyareti sırasında televizyonda denk geldiğinde ev sahibinden "bayılıyorum bu reklama" karşılığını alabiliyorsun. Komşun, amcan, dayın, teyzen oluyor o ev sahibi...

Jean-Marie Dru'nun Disruption(Ezberbozan) adlı kitabının giriş kısmındaki "bir ülkeyi ve dönemi reklamlarından daha iyi yansıtabilecek başka bir şey yoktur. Reklamlar dönemin hakim değerlerinin ifadesidir ve bir ülkenin kolektif bilinçaltının parçasıdır." sözleri... Daha da eskiye, 1926 yılına gidersek, N.W. Ayer and Son isimli reklam ajansının "geleceğin tarihçileri, 1926'nın resmini yeniden kurmak için yetersiz müze koleksiyonlarını incelemeyecek, belirsiz dökümanları ve antik baskıları okumayacaklardır. Zamanımızın gün be gün bir resmi, Amerikan gazete ve dergilerindeki reklamlarda tamamen kayıt edilmiştir. Günümüzün yaşantısı üzerine, tüm diğer bilgi kaynakları başarısızdır, reklamcılık şimdiki gibi Amerikan sahnesinin eylemini, rengini ve çeşitliliğini, vakarını ve esinini yeniden üretecektir." öngörüleri... Konunun üzerine fazla söz söyletmeye gerek bırakmıyorlar. Ama, bu gerçek ile birlikte düşününce, harika bir iş olan ve karşılığını Türkiye'nin Cannes Lions'ta aldığı ilk Grand Prix olarak alan işin, kadına yönelik şiddetle mücadele için yapılmış bir iş olması insana hüzün verebiliyor...

Hiç yorum yok: