Öncelikle iki filmi birbirinden ayırmak lazım: tam olarak bütçeleri hakkında kesin rakamlar veremeyeceğim ama A.R.O.G. sponsorlarının katkısıyla çok daha önde. Bu avantajına bir de Cem Yılmaz faktörünü ekliyor. Dolayısıyla filmin tutundurma faaliyetleri, Issız Adam’a göre daha geniş bir perspektife yayılıyor: Daha fazla reklam, daha fazla halkla ilişkiler çalışmaları, daha geniş dağıtım kanalı gibi…
Yapılan pazarlama harcamalarının ve filmlerin sanatsal değerlerinin yanı sıra her iki film içinde başarısını artıran çok önemli, bir biriyle bağlantılı iki gerçek daha var: ilki ağızdan ağza pazarlama, ikincisi toplumsal kanıt.
Bildiğimiz gibi ağızdan ağza pazarlama en yalın haliyle “tüketicinin/müşterinin bir marka ve/veya ürün ile ilgili çevresindeki kişilerle birlikte yaptığı değerlendirmelerdir(tavsiye etmek veya yermek)” ve günümüzün en etkili pazarlama silahlarından biridir. Her iki filmde ağızdan ağza pazarlamadan “olumlu” anlamda payını fazlasıyla alıyor. Düşüncelerine değer verdiğimiz kişilerden duyduğumuz olumlu referansları sonucu bizlerde bu filmlere yöneliyoruz. Şahsen Issız Adam’a benim gidişim aynen bu doğrultuda oldu. Küçük bir kitleden başlayan bu tavsiye akımı kartopu etkisi gösterip bir çığ halini alıyor.
Olayın psikolojik bir yönü olan ikinci faktör toplumsal kanıtta, ağızdan ağza pazarlamayla aynı doğrultuda. Robert Cialdini, İknanın Psikolojisi adlı kitabında toplumsal kanıtı şu sözlerle tanımlıyor: “Toplumsal kanıt ilkesi; neyin doğru olduğunu, başkalarının neyin doğru olduğunu düşündüğünü öğrenerek belirlememizi sağlar” ve devam ediyor; “bir fikri doğru bulan kişi sayısı ne kadar çok olursa, bir birey o fikrin doğruluğuna daha fazla inanacaktır. Grubun görevi bellidir; fiziksel kanıt değiştirilemeyeceğine göre, toplumsal kanıt değiştirilmelidir. İkna edin ve ikna olun.”
Issız Adam ve A.R.O.G., toplumsal kanıt ilkesinden de payını alıyor. Filmi beğenenler kitlesinin yüksek olması ve arkalarına medyayı ve otoriteleri de alması sonucu, bu kişilerin tavsiyeleriyle bu filmlere giden kişilerde daha belki gitmeden beğeni olgusunu zihinlerine yerleştiriyor ve bu da tavsiye zincirini ve beğenen sayısını gittikçe artırıyor. Özellikle ülkemizde her alanda toplumsal kanıt ilkesinin çok daha yüksek kabulü ve geçerliliği olduğunu düşünüyorum. Elbette burada şunu da belirtmeden geçmemek lazım; bazı durumlarda da çevreden alınan abartılı övgüler kişilerde yüksek beklenti oluşturuyor ve bu kafalarında canlandırdıklarının filmde yaşadıklarını aşması sonucu filmden alınan tatmini azaltabiliyor. Ancak burada da yine şu iki gerçek var; birincisi toplumsal kanıt ilkesi devreye girdiğinden elde edilen tatminin olduğundan fazlasıyla ifade edilişi; ikincisi bu düşük tatminin onların tavsiyelerin etkisiyle sinemaya gitmelerini engellemediği gerçeği.
Her iki filmi de izledim, ne iyi ne kötü diyorum; sinemaseverseniz gidip görmenizde ve başarabilirseniz kendi bakış açınızla değerlendirmekte fayda var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder