Malum son zamanlar tüm Dünya’nın bir numaralı gündemi küresel mali kriz. Ülkemizin en az beşer yıllık arayla yaşadığı bu durumla şu an tüm Dünya karşı karşıya. Bu nedenle de yankıları daha fazla, etkileri daha yoğun.
Her mecrada, her kesimde konuşulan, tartışılan; bu kriz ortamında neler yapılabileceği, neler yapıldığı, neden kaynaklandığı ve belki en önemlisi de nereye varacağı. İş dünyası da kuşkusuz bu tartışmaların en yoğun yaşandığı yer. Şirketler bu ekonomik daralma ortamında hemen tasarruf tedbirlerine başladılar ve gergin bir yönetim sürecine geçtiler. Bütçeler kısılıyor, istihdam eritiliyor, yatırımlar erteleniyor. Bu genel görünümün ardında iş dünyasında bir de iyimserler var: Tüm kriz ortamında en büyük bütçe kesintisine uğrayan birimlerin yöneticileri… Peki, neden pazarlamacılar iyimser? Her zamanki gibi bütçe kesintisinden yoksun kalmamak için yöneticilerine şirin mi görünmek istiyorlar? Yoksa bir bildikleri mi var?
Kesinlikle bir bildikleri var ve de doğru biliyorlar: Bugüne kadar kriz ortamında yapılan araştırmalar, kriz zamanlarında yapılan yatırımların ve devam eden reklam harcamalarının, ürün geliştirmelerin uzun vadede şirketi, markayı basamak atlattığını gösteriyor. Tüketim olgusu hemen her şeyde olduğu gibi psikolojik boyutuyla kendisini yaşatır. En zor durumlarda dahi ayakta kalmayı bilenler- en azında böyle olduğunu hissettirenler- tüketicilere güven verip, rakiplerine gövde gösterisi yaparken markasına da güç katar. Pazarlamacıların iyimserliklerinin temelinde yatan ana nedende budur. Elbette bunun yanın da kriz ortamlarında reklam, yatırım maliyetlerinin düştüğü gerçeği de var, krizden dolayı pazarda meydana gelen rakip azalması gerçeği de.
Kriz ortamlarında bu düşünce ışığında markalara düşen pazarlama yatırımlarına devam etmeleri. Elbette mali verileri göz ardı etmemeyi de belirtmeye gerek yok. Düşen satışlar, gelirler, talep ve fonlama sıkıntısı kriz ortamlarının acı gerçekleri. Kurumsal şirketlerimiz, akılcı markalarımız bu sıkıntılarla birlikte hangi boyutlarda fedakârlık yapılarak pazarlama yatırımlarına devam edileceğini ve bunun uzun vadeli getirilerini planlayabilecek emek gücüne ve tecrübeye sahipler. Bu konuda krize alışık ülkemiz çalışanlarının, batıya oranla çok daha sağlıklı öngörülerde bulunabileceğine inanıyorum. Ayrıca bu zamanlar da alternatif pazarlama anlayışlarına yönelmek de bir diğer gerçek ve gereklilik. Maliyetleri yine kısarak geleneksel pazarlama anlayışlarındansa günümüz alternatif pazarlama anlayışlarına yönelerek de etkili iletişime devam edilebilir: Örneğin ağızdan ağza pazarlama, e-pazarlama, gerilla pazarlama gibi…
Sonuç olarak her ne kadar kriz ortamında tedbirlerimizi alıp temkinli hareket etmemiz gerektiğini bilsek de iyimser kimliklerimizi hiçbir zaman bırakmamamız gerekir. Büyüklerimizin de dediği gibi: “İyi düşün, iyi olsun”. İşte pazarlamacılar da bunu yapıyorlar ve sadece körü körüne bir inançla da değil, bilerek, güvenerek; tecrübelerine, geçmişe, verilere dayanarak… Ayrıca, unutmayın: “şirketlere gelir yaratan; ne finans, ne insan kaynakları ne de muhasebedir; satış ve pazarlamadır!!!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder