Bir ülkenin kültürü, değeri, tarihi, insanı, coğrafyası... Hepsi günümüzde o ülkenin markaları kadar anlamlı... Ülke sınırlarının şeffaf çizgilerle çizildiği günümüz dünyasında, ülkeleri; "güçlü/zayıf", "gelişmiş/gelişmekte olan/gelişmemiş" gibi sınıflara ayırdığınızda, o ülke markalarının da aynı sıfatlara sahip olduklarını göreceksiniz.

Markaları ile birlikte kültürlerini ihraç eden ülkeler, damak tatlarımızı, müzik zevkimizi de değiştirmeye başlıyor. Güçlü markalara sahip ülkelerin mutfaklarına gidiyoruz, onların müziğini dinliyoruz. Satın alma gücü paritesini bile Big Mac sayesinde ölçüyoruz.
Biz onlar karşısında henüz büyüyemiyor, büyüleniyoruz... Algılarda yaşanan marka savaşlarının galipleri, markaları ile hipnoz ediyor bizi. Kazançlarımızın fazlasını feda ettirebiliyorlar bize. Yeni ürünü için çılgınca kuyruklar oluşturabiliyoruz kapılarında; gecenin bir yarısından sabaha kadar saatlerce bekleyebiliyoruz. Tüm ülke bir gün boyunca yalnızca onları konuşarak meşgul olabiliyoruz. Şehrimize geldikleri için Valimiz, Cumhuriyet Başsavcımız, Belediye Başkanımız toplanarak hoş geldin deyip, dualarla karşılayabiliyoruz. Aslında ülke olarak AFFLUENZA hastalığına yakalandık, gidiyoruz...
Daha iyi bir yaşam kalitesine sahip olabilmek için, tüketimin hazzını bir kenara bırakmaya başlayıp, üretmenin keyfini yaşamaya başlamalıyız. En önemli üretimin de marka üretimi olduğunu bilerek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder