Bu Blogda Ara

4 Ekim 2017 Çarşamba

İyimser Olmaya Cüret Etmelisiniz!

Görsel Kaynak:
 http://www.humanresourcesonline.net/optimistic-work-really-help/
Pencerede lapa lapa yağan kar manzarası, sobanın üstünde kaynamak üzere olan çayın sesi… Kabuğuna yediği kesikten sıyrılmaya çalışırkenki çıtırdılarla eşlik ediyor kestane… Duvarda asılı radyoda şimdilik haberler var ama birazdan TRT Ankara Korosu sazı eline alacak. Sobanın közünü söndürmeyi unutmazsam, yeni günün güneşini şuracıkta sızıp kalmanın günaydını ile karşılamak harika olacak…

Bu “arındırılmış” tasvirlere belki kitaplarda denk geldin, belki filmlerde benzer bir sahne izledin ve hatta belki de yaşadın. Peki, gerçekten mutlu ve huzur dolu yaşamların izleri mi bunlar? “Arındırılmış” kısmını açmadan cevap vermek, hayatları hayal yapar… Ne diyor Matt Ridley; “Tuvalet ihtiyacını evin dışındaki bir çukurda gidermek zorunda olmayınca, köylünün hayatına duyulan melankoli hissini cilalamak kolaydır.”

Riddley’in can sıkan detayını biraz daha derinleştirmek mümkün. Geceyi o sobanın yanında geçiremeyip, buz kesmiş yatak odasına giderken bir yandan açılan uykunu tekrar getirmeye, bir yandan ısınmaya çalışabilirsin. Gün ağardığında evde su kalmadığı şoku ile bir kaç kilometrelik çeşme seyahati de seni bekliyor olabilir; dönüş yolu, litre litre dolu bidonların kollara binmiş ve her adımda ağırlaşan yüküyle dolu bir seyahat.

Ya da çok daha zorlu bir seyahat… 

Aslında buradaki arındırma insanın doğasının bir gereği. Psikologların açıkladığı üzere hatırlamada tepe noktası bilhassa mutlu anılarla ilgilidir. Yaşlandıkça, dönüp geçmiş yıllara bakıldığında acı veren olaylar git gide bulanıklaşır. Bunun sağlamasını, yapılan mutluluk araştırmalarında da görebilirsiniz. Bu araştırmalarda genelde kendini çok mutlu olarak sınıflandıran insanlar arasındaki en düşük grup, 18–27 yaş aralığındaki gruplar oluyor. Yani 20'li yaşların aslında çok da mutlu yaşlar olmadığı sonucunu ortaya koyuyorlar. Oysa bugün 30'lu yaşların üzerinde olanlara en güzel anılarını sorduğunuzda muhtemelen büyük çoğunluğundan 20'li yaşlar cevaplarını alacaksınız. 20'li yaşlar şarap gibi, yıllandıkça güzelleşiyor!

Hemen her gün, gerek gerçek, gerek sanal çevremizde “dünyanın en kötü dönemine denk geldik” feryatlarıyla, “dünyanın sonu geldi” karamsarlarıyla, “daha bunlar iyi günlerimiz” fütüristleriyle yaşıyoruz. Gelen gideni aratıyor ve bugün de geleceğin gideni olacak!
O halde, Steven Pinker’in 10 maddelik gelen-gidenler listesine bir göz atalım:
  • Bir buçuk asır önce insan ömrü ortalama 30 yıldı. Bugün 70.
  • Zamanın azılı katilleri; çiçek hastalığı, veba, çocuk felci, sıtma ve bir çok diğer hastalık artık emeklilik planları yapıyor.
  • İki yüzyıl önce, dünya nüfusunun %85'i aşırı yoksulluk içinde yaşıyordu. Bugün bu oran %10'un altına indi.
  • Gelişmiş ülkeler 70 yıldır birbiriyle savaşmıyor; büyük güçler ise 60 yıldır.
  • Bütün dünyada şiddet suçları düşüyor, hem de pek çok yerde jet hızıyla.
  • Küresel demokrasi endeksi hiç olmadığı seviyelerde. Dünya nüfusunun %60'ı artık açık toplumlarda yaşıyor, ki bu oran hiç bu kadar yüksek olmamıştı.
  • 1820'de insanların %17'si temel eğitime sahipti. Bugün bu oran %82.
  •  Çocuk işçiliği, idam cezası, kadın sünneti, eşcinselliğin suç sayılması gibi insan hakları ihlalleri; cadı yakma, yamyamlık, ayak büyümesin diye giydirilen demir ayakkabılar nereyi boyladıysa o yola doğru gitmekteler.
  • Küresel verilerin gösterdiğine göre; kadınlar artık daha iyi eğitim alıyor, daha geç evleniyor, daha çok kazanıyor, güçlü ve etkili konumlara daha çok geliyorlar.
  • Dünyanın her yerinde IQ her 10 yılda 3 puan artıyor.






Steven Pinker’in bu kısa listesi epey fikir vermiştir ama, Yuval Noah Harari’nin şu daha kısa gidenler-gelenler listesine de bakalım: 
Tarihte ilk defa çok yemekten ölen insan sayısı, gıdasızlıktan ölen insan sayısından daha fazla. Enfeksiyona bağlı ölümler azalırken yaşlılığa bağlı ölümler giderek artıyor; askerler, teröristler ve suçlular tarafından katledilenlerin toplamından fazlası kendi canına kıyıyor. 21. yüzyılın başında ortalama bir insanın McDonald’s menüleriyle tıkanmaktan ölme ihtimali kuraklık, Ebola virüsü ya da El-Kaide saldırısında hayatını kaybetme ihtimalinden çok daha yüksek.
Ölüm yine değişmez gerçek ama hamburger yemekten ölme sorunuyla, El-Kaide saldırısı sonunda ölmekten daha kolay mücadele edebiliriz sanki!

Önümüzde bu kadar somut gerçekler varken çoğunluğun geleceğin bugünden çok daha kötü olacağına olan inanışı muazzam bir çelişki. Bugünün çelişkisi de değil üstelik, Lord Macaulay tarafından 1830 yılında söylendiği gibi; “ Her çağda insanlar kendi dönemlerine kadar insanlığın ileri gittiğini fark etmiş, ama neredeyse hiç kimse sonraki kuşakların daha da ileri gideceğini hesap edememiştir.”

Bu çelişki anlamlandırılmaya çalışıldığında ilk akla gelen kötümserliğin popülaretisi oluyor.
Felaket senaryoları hep yüksek reyting alır. Ve yine bu reyting dünyanın hemen her noktasına anında erişim olanağımız olan bugünün gerçeği değildir sadece. John Stuart Mill’in 1828 yılında Londra Münazara Cemiyeti’nde “mükemmellik” hakkında yaptığı konuşmasında “…başkaları umutsuzluğa düşmüşken umut eden adamın değil, başkaları umutlarını yeşertmişken umutsuzluğa düşen adamın pek çok kişi tarafından bilge diye takdir edildiğini gördüm” sözleri, bu kötümserliğin yalnızca ilgi çekmek aracı olmaktan öte bir gen kalıntısı olduğunu da düşündürüyor. Yine de bu gen kalıntısı da, ulaştığı kitle bugünkü kadar kalabalık olmasa da kendi kalabalığında reyting arayan atalarımızdan kalmış olsa gerek.
Steven Pinker bu kötümserliğin reytingini güzel toparlıyor:
Kan demek reyting demektir, ilgi çekmek demektir. Bu yüzden merdivenlerden düşmek veya araba kullanırken mesaj yazmak gibi asıl korkmamız gereken şeylerden değil de, köpekbalığı saldırılarından veya uçak kaçırmalardan korkuyoruz. Ve günümüzde akıllı telefonlar milyarlarca insanı olay yerinden bildiren muhabir haline getirdi. Bu da dünya sanki görülmedik ölçüde katliam ve patlamaya sahne oluyormuş izlenimi doğuruyor.
 Daha uzun yaşam, daha bol gıda, daha çok konfor vs. ama bugün halen çocuk işçilik, cinsiyet eşitsizliği ve benzer diğerleri gibi sorunlarla savaşmaya devam ediyoruz (popüler sunuşuyla “2017 dünyasında..”), gerçeğinde ise elbette bunlarla halen karşılaştığımız açık. Ancak yukarıda sıralandığı gibi daha az rastlanır olması yanısıra artık bunların insan hakları ihlali olduğunu herkesin (ihlal edenler dahil) bildiği bir kültürle yaşıyoruz. Mesela, 1678 yılından kalma elle çalışan bir kumaş eğirme makinesinin patentinde yer alan “bu makine sayesinde üç-dört yaşındaki çocuklar, yedi-sekiz yaşlarındaki çocuklar kadar iş çıkarabilecektir.” bilgisine bugün kim yer verebilir? Kim böyle bir bilgiyi taşıyan kitapçık ile ürününü pazara sunmaya cesaret edebilir? Harari’nin barış tanımında dile getirdiği “gerçek barış sadece savaş olmaması değil, savaşın mantık dışı hale gelmesidir” ifadesindeki mantık dışılığın kabulü, en az bu sorunlarla karşılaşma sayısındaki azalma kadar önemlidir.

Teknolojinin, bilimin geldiği ve yüksek bir ivmeyle gittiği yolda ne hiçbir sorunumuzun kalmayacağını, ne de benzer acılar veren yeni sorunlar ortaya çıkmayacağını söylemek, iyimserlikten öte bir akılsızlık olur kuşkusuz. Bunu en güzel Alain De Botton özetliyor aslında “Akıl hakim diye, aptallık ortadan kalkmıyor.” Ve açıkcası aptallık yanı sıra kötülük de ortadan kalkmıyor. Ama somut gerçekleri önüne koyup baktığında, iyi insanlar kaybedebilir ama iyilik uzun vadede her zaman kazanır tezinin doğruluğu her geçen gün daha çok doğrulanabiliyor.

Kötümser olmak tamamiyle de kötü bir şey değil ayrıca. Aksine, dünya tarihini bugünkü seviyeye getirenler, karamsarlığa kapılan ama bununla mücadele etme motivasyonuna sahip olanlardı. Daha güzel ifadesiyle dünyadaki kötülükleri dert edenler taşıdı dünyanın yükünü. Matt Ridley de iyimser tanımını böyle inşa ediyor: “iyimser, dünyanın kusursuz olmadığını düşünen ve daha iyi hale getirmek isteyen kişidir.” Zaten bu yazının başlığını da, okuyup geçmeden, üzerinde biraz düşünülmesi gereken sözleriyle yine o atıyor: İyimser Olmaya Cüret Etmelisiniz!

*Bu yazı, ilk olarak burada yayınlanmıştır. 

Kaynaklar:
  • Akılcı İyimser: Refahın Evrimi — Matt Ridley (Çeviren: Mehmet Doğan) — Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi — 1.Baskı Ağustos 2013
  • Hayvanlardan Tanrılara Sapiens — Yuval Noah Harari (Çeviren: Ertuğrul Genç) — Kolektif Kitap — 2.Baskı Mart 2015
  • Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi — Yuval Noah Harari (Çeviren: Poyzan Nur Taneli) — Kolektif Kitap — 1.Baskı Aralık 2016
  • Gelecek Daha Güzel Günler Mi Getirecek: Pinker ve Ridley, Botton ve Gladwell’e Karşı / Munk Münazaraları — Domingo Yayınları — Nisan 2017

Hiç yorum yok: