Bu Blogda Ara

25 Mayıs 2014 Pazar

GYO'lu Bitki Örtüsü

Dörtte üçü suyla kaplı dünyanın azınlık olan kara parçası üzerinde kendine yaşam alanı bulmak zorunda olan insanoğlu, kalabalıklaştıkça gökyüzüne doğru uzanan beton yığınlarına doluşuyor. Belki durum Avustralya’daki kadar dramatik değil ama geçenlerde bir yerde de dünya yüzölçümünün halen %90’ının yerleşim yeri olmayan topraklardan oluştuğunu okumuştum.



Trafikten hava kirliliğine, ölen komşuluktan güvensiz sokaklara birçok şikayetimizin nedeni olan yaşam alanımızın kalabalık nüfusu gerçeğinde bu boş araziler garip gelse de, coğrafi şartlardan bir arada yaşama motivasyonuna kadar bir çok nedene de sığdırılabilir bu sıkışma!

Kuşkusuz insanlar birlikte yaşama ihtiyacı/zorunluluğu nedeni ile topluluklar oluştururken, bu tercihlerini kaynakların (bol) bulunduğu yerlerde gerçekleştirdi. Suya erişebileceği, meyvelerini toplayabileceği ağaçların olduğu yerler yaşamak için en idealleriyken, haliyle sanayi de hizmet de bu alanlarda tesis edildi. Taşı toprağı altın olan şehirler doğurdu insanoğlu…


Ancak her şeyin bir sınırı, kaynakların kıt olduğunu da unutmamalıydı insanoğlu. Bu unutkanlık, gün be gün metrekare başına düşen insan sayısını artırdıkça en genel ifadesi ile insan başına düşen saygıyı azalttı. Yaşam alanlarını daraltarak çoğalan insanoğlu bu sıkışmanın zararlarını hissettikçe bu sefer sürdürülebilir bir dünya ihtiyacı hissetmeye başladı.

Ülkelerin yaşam standartlarından bihaber insanların önüne konulacak bir dünya haritasından yer seçmeleri istendiğinde çoğunluğun tercihi olması muhtemel topraklarda yaşıyor olmakla birlikte, kaliteli bir yaşam kılacak şehirleşmede birçok ülkenin çok uzağında kaldığımız bir gerçek. Nedenini eğitimsizliğe, tüketim sevdasına, bilinçsizliğe, geri kalmışlığa, kültürümüze, nereye koyarsan koy, cumhurbaşkanımızın bile özlem duyduğu bir şehirleşme için halen hiçbir çabamız olmaması bir yana kötüye gidişimiz devam ediyor. GDO’lu ürünlerin sağlığımızı nasıl tehdit ettiğine kafa yoruyor ama Gayrimenkul Yatırım Ortaklı bitki örtüsünü pek sorgulamıyoruz…


Halen Dubai’de, Hong Kong’ta, Sydney’de, New York’ta, Londra’da, Tokyo’da olmayan bir projeye sahip olmakla övünüyor, insanları bu vaatlerle kazanabiliyoruz!  Bu ülkelerin bizden çok daha yüksek yaşam standartlarına sahip ülkeler olmalarına rağmen böylesi projeleri akıl edememelerinin sebebi ise, karbon salımını azaltmak için yenilenebilir enerji, israfı azaltmak için son kullanım tarihi uygulaması gibi işlerle vakitlerini boşa harcaması!

Şehirleri yaşanabilir topluluklar haline getirebilmenin eminim ki birçok yolu var. Bu konuda da birçok fikir ve donanıma sahip insanlarımız. O yüzden yapılabilecekler üzerine ahkâm kesmek haddime değil. Ancak mantığımın kabullenmekte zorlandığı bir gerçekten bahsetmeden yazımı bitirmek istemedim.

Günümüz itibariyle eriştiğimiz teknoloji seviyesinin yaşam alanlarına katkıda bulunmayışını anlayamıyorum. Saniyeler içerisinde dünyanın diğer ucundaki bilgiye ulaşabilirken, işe gitmek için günde 3 saat yolculuk yapmak zorunda olmak oldukça saçma. Bu mantıksızlık üzerine de çok tartışabiliriz ancak mserdark amirimiz bu konuyu gayet temiz derlemişti

Halen yeşilin yerine beton grisini tercih ediyor (zorunda) olsak da, hiç kimse değilse küçük bir sahil kasabası hayalindeki plaza insanları bir gün hepimizi kurtaracak!


Hiç yorum yok: