Bu Blogda Ara

31 Ekim 2014 Cuma

Esnaf En Safı(mı)dır

1950'li yıllarda başlayan köyden şehre göç trafiği 60 yıldan fazla süre geçmesine rağmen seyahatini sonlandırmış değil. Geniş coğrafyalardan dar alanlara sıkışmaya başlayan toplum, haliyle üremesine de kentte devam ederek kentlerin nüfusuna nüfus katmakta. Bu kalabalıklaşmanın bir fırsat motivasyonu çevresinde gerçekleşmesi ve iş ve sosyal fırsatlar olarak kabul edilebilecek bu gerçeğin elbette yan etkileri de oldukça fazla. Kentleşmenin (zaten fazlasıyla kaynak sahibi) bin bir sorununa değinmeyeceğim. Toplu konutlar ve alışveriş merkezleri ile yaratılan yeni mekanlar içerisinde gün be gün yerini kaybeden esnafların kulaklarını çınlatmak isteğim. 


AVM içlerine doluşmuş yeni nesil ölçek ekonomisi esnaflarıyla, en temelde samimiyet noktasında ayrışan geleneksel esnaflar, genellikle tüketiciyi insan olarak görme noktasındaki görece üstünlüğü ile bir çok güzellemeye konu oluyor. Bakkal Sefer Abi, Lokantacı Ramiz Amca, Beyaz Eşyacı Hilmi, Dostlar Konfeksiyon... Paran olunca verirsin ve geç bir çay söyleyim gibi sıcaklıkları onları sana-bana biraz da yakın kişiler yapıyor. AVM'lerdeki rakiplerinin ölçek gücü ile rekabetlerini daha çok bu sosyal güçleri ile sürdürme çabasında olsalar da elbette ekonomi denince duran akan sular, onları kaybedenler tarafına itiyor. 

Her ne kadar sosyal olarak daha güçlü olduklarına katılsam da geleneksel esnafın da (artık klişe olmuş) "aldatıcı" pazarlama teknikleri yok değil. Samimiyet noktası ile ön planda olmalarına ihanet eden esnaf klişeleri onlar. "50 TL ama sana 40 olur" gibi sana kendini özel hissettiren yaklaşımları, "bana gelişi zaten bu kadar" ile girişimci ruhlarıyla çelişkileri, "bu malın garantisi benim" ile sigortacılık aşkları, bu klişelerin sadece bazıları. Bunları da içeren fazlası için buradan devam edebilirsiniz. Ben kendi deneyimlediğim farklı iki strateji üzerinden devam edeyim.  

26 Ekim 2014 Pazar

Bahşiş Utancı

Eve sipariş verdiğimde kapıya gelen kurye yaşını almış bir amca olduğunda bahşiş veremiyorum; utanıyorum çünkü. Ayrıca müdavimi olduğum bir mekanda garsonla zaman içerisinde bir bağ kurduğumda bahşiş vermek yine güçleşiyor. Bir arkadaşıma yardım ediyormuş duygusunu yaşatıyor ve yine utanıyorum. İşin kötü tarafı ise bahşişi asıl hak ettiğini düşündüğüm kişilerin onlar olması. Yalnız olmadığıma inandığım bu sorunun çözümü nasıl olur bilemiyorum ama umarım bir gün utancımızdan es geçmek zorunda kaldığımız herkese aşağıdaki gibi sürprizler kısmet olur.

11 Ekim 2014 Cumartesi

Erkeğin Lovemark'ı Berberidir.

2008 yılında geldiğim Ankara'da, girdiğim ilk berber dükkanından halen çıkamadım. Eskişehir'deki 12 yıllık berberime zorunlu ihanetimin doğurduğu yeni aşkı Roberts Image Saloon'u ile sürdürüyorum. Tabi önce Roberts kısmına, isim babasının kendi ağzından bir açıklık getirelim: "Berber dükkanını açmaya karar verdiğim yıllarda Julia Roberts hastasıydım" diyor Elvan ve bugünkü pişmanlığını da gizlemiyor: "Bugünkü aklım olsa Mila Kunis koyardım."

Bilen bilir özgür ruhludur berberler, o nedenle bu dükkan ismi sürpriz değil ama yine de açıklayalım. Roberts, yalnızca 3 tane berber koltuğu olan, 2 berber ve 1 çırak ile hizmet veren sade bir mahalle berberi. Yani image kısmı da saloon kısmı da teşbihin hatasızlığında. Roberts markasındaki "o" harfinin içine işlediği L1 güzellemesi var bir de. Bu L1 neyin nesi soruma, Elvan'ın vakur bir ifade ile İngilizce oku bakalım o sembolleri kontrasıyla döndüğünde, pazarlama dehasını da keşfetmiştim! Aslında bu ruh, bu rahatlık, bu öz güven, berber olmanın bir şartı. Sana yeni bir sen vaat eden Salihler onlar.

Kaynak: https://twitter.com/cihan/status/518392847926849536