Bu Blogda Ara
11 Mart 2018 Pazar
Konuşa Konuşa Ağaçlar, Koklaşa Koklaşa...
14 Ekim 2016 Cuma
Pürüzlü Mükemmellik!
“William Chester Minor, Yale Üniversitesi’nde tıp okudu. Genel cerrah olarak mezun olur olmaz, Amerikan İç Savaşı’nda yüzbaşı olarak görev aldı. Kendi askerlerini ameliyat edip hayatlarını kurtarmanın yanısıra, Minor’un bir başka görevi ise düşman askerlere işkence yapmaktı. Amerikan İç Savaşı sürecinde gördüğü, yaptığı ve yaşadığı şeyler, onun akıl hastalığına yakalanmasının ana nedeniydi. Şizofreni belirtileri göstermesi nedeniyle, askeriye onu, tedavi için bir hastaneye gönderdi ve sağlık durum değişmeyince, Minor’u askerlikten attı.
Cerrah Doktor William Minor, askerlikten atıldıktan sonra İngiltere’ye yerleşti. Londra’da şizofreni paranoyası yüzünden, evine hırsız olarak girdiğini sandığı birini öldürdü.
William Minor, işlediği cinayetin cezasını çekmek icin, hapishane yerine, akıl hastası olduğu teşhisiyle bir akıl hastanesine kapatıldı.
Birkaç yıl sonra, eline tesadüfen geçen bir ilan sayesinde, Profesör Murray isimli birinin, İngilizce sözlük yazmak için gönüllü kişiler aradığını öğrendi ve bu projede görev almak için, Profesör Murray’la temasa geçti.
Dr. Minor ve Prof. Murray sözlük projesinde birlikte çalışmalarına rağmen, 7 yıl sonra ilk kez yüz yüze buluştular. Kısa zamanda çalışma arkadaşlığı yakın dostluğa dönüştü ve bugün bizlerin çok iyi bildiği Oxford İngilizce Sözlük gibi bir başyapıt, bu iki kişinin ortaklığı sonucu doğmuş oldu.”
21 Mart 2015 Cumartesi
Yazı Tipi: Göründüğünden Çok Fazlası
Dünyanın İlk Fontu: Textura /Gutenberg'den |
Gutenberg'in 1447 yılında yazı baskısını buluşu ardından "kişiye özel" niteliğini standartlara bırakmaya başlayan yazı, bugün el yazısından vazgeçilmesi noktasına uzanan kalıpların içerisinde. Ancak, kitaplarda, tabelalarda, filmlerde, internette, kısaca her yerde olan yazı, Gutenberg ve devamında erişilebilirliği ile bir standart içerisinde duruyor. Çeşitlilik olarak, 26-29 harf ekseninde oluşan yazılar binlerce farklı çeşidi ile insanlığa hizmet ediyor.
İlişki içerisinde olunacak bir insan için "içi güzel olsun, tipi çok da önemli değil" inancı samimi olduğu noktada yazı tipi için de geçerli olsa da, yazının tipi (aslında aynen insanda da olduğu gibi!) çok şey ifade ediyor. Çok şey ifade ettiği noktada tipograflar uzun yıllardır uğraş verirken, bunu yalnızca bir estetik duygusuyla değil, hayat standartlarının iyileşmesinden, iletişimin etkinliğine bir çok kaygı ile yapıyorlar. Vardıkları sonuçlar ve başarıları, diğer insanların, şirketlerin, markaların, devletin, sivil toplum kuruluşlarının ve daha onlarcasının da yazı tipinin gücünü keşfetmelerini sağlıyor ve tipografiyi onların da ilgi alanları içerisine sokuyor. Örneğin bugün disleksi hastası çocuklarla ilgilenenlerin Trebuchet ve Comic Sans yazı tiplerini tercih etmesi bir tesadüf değil. Bu yazı tiplerinin, disleksi hastası çocuklar için rahat ve tehditkar olmayan berraklığı ile diğer sert ve daha geleneksel fontlardan çok daha iyi geldiği anlaşılmış.
Benzeri faydalar sağlayabilmek adına yazı tipleri üzerinden testler gerçekleştiriyor insanlar. 1940 yılında yazı tipi okunaklılığı için yapılan göz kırpma testi de bunlardan biri. Laboratuvar koşullarında "hastaya"(okura) aynı metnin değişik yazı tipleriyle sunulduğu koşullarda istemsiz göz kırpmaların bir el sayacı ile sayılması ile yapılan ölçüm, insanlara direkt olarak hangi yazı tipini daha okunaklı bulduklarını sormaktan çok daha doğru sonuçlar vermiş. Bu testlerde (hemen) her zaman en iyi sonucu veren yazı tipleri Bembo, Bodoni ve Garamond olmuş. Bir yere not etmekte fayda var!
İnsanların hayatını kolaylaştırmak adına böylesine çalışmalar tek kelimeyle harika hissettiriyor.
24 Eylül 2009 Perşembe
Saatsiz Ülke
Şiddetle tavsiye ettiğim kitaplardan biri de Zamanya'ydı hatırlarsanız. Geçenlerde Zamanya'nın devam serisi olan Saatsiz Ülke'yi okuma fırsatı buldum. Ekşi sözlükte hem fikir olunan nokta olan "ne ara başladım ne ara bitti" özetli akıcılığı kitabın mükemmelliğinin en iyi göstergesi. Kendinizi olayların içinde buluyorsunuz ve anı yaşadığınızı hissediyorsunuz. Hatta belki benim gibi kitabın kahramanlarından birine bile bürünebilirsiniz. Keyifli vakit geçirmek istiyorsanız şiddetle tavsiye ediyorum. Zamanya'yı okumuş olanların kaçırdığını zaten düşünmüyorum ama Saatsiz Ülke'yi okuyanlarında Zamanya'ya geri döneceğine eminim. Hatta benden Saatsiz Ülke okur adaylarına bir tavsiye: Önce Zamanya'nın sonra Saatsiz Ülke'nin keyfine bakın...
"Twilight" çılgınlarının serinin yarıda kalan 5. kitabının peşinde olduğu şu günlerde Zamanya çılgınları olarak serinin 3. kitabını bekleyenler olarak biz de hiç az değiliz. :) Bu arada biraz daha bilgi alabilmek için Saatsiz Ülke'yi sanal alemde de bir ziyaret edin isterseniz...
22 Şubat 2009 Pazar
Hayallerin Bittiği Yerde Hayat da Biter.
Henüz ülkemize uğramamış olsa da Amerika başta olmak üzere batıda şahıslar için ciddi bir meslek, şirketler için ciddi bir departman olma konumundadır “hayaller”.
İnsanlığı başarılı kılan, teknolojiyi - yaşam kolaylığını, en gerçek ve genel ifadesi ile Dünya’yı ileriye götüren gerçek; hayallerdir: düşlenen ve gerçekleşen hayaller. Ait olduğu sınıf önemsiz olmaksızın en alttan en üste, kişinin yaşam mutluluğunun, elde ettiği başarıların temelinde de hayaller yatar.
Hayatımızın her alanında geçerli olduğunu yineleyerek iş dünyasındaki önemi ve yerinden bahsedelim. Malum, çalışma hayatına atıldıktan sonra insanoğlunun yaşamının büyük bir bölümü burada geçer, burada tükenir.
Bu yazımın çıkış noktası olan Mediacat yayınlarından çıkan ve Matthew Kelly tarafından kaleme alınan “Bana Hayallerimi Ver Sana Dünyaları Vereyim” adlı kitap iş dünyasında başarılı olmanın en güzel yöntemlerinden birini sergiliyor. Çalışanlarını elinde tutamayan, çalışan sirkülasyon hızı %400′lerde olan bir şirketin çalışanlarının hayallerine verdiği destekle bu oranı %20′lerin altına kadar düşürmeyi başaran ve bunun yanında cirolarını katlayan, her çalışanın şirketin bir satış kadrosu elemanı haline geldiği bir hikaye üzerine kurulu bu kitap.
Gerçekten, çalışılan şirkette kendini huzurlu hissetmek, kurumun bir parçası olmak, kurum kimliğini kendi kimliğin ile bağdaştırmak ve orayı bir aile olarak görüp gerek kurumun tüzel kişiliğiyle gerekse de kurum çalışanlarıyla olan bağları bu doğrultuda geliştirebilmek ve hissedebilmek hem şirket için hem çalışan için yaşanılası bir Dünya’nın önemli bir ayağını oluşturur: kısaca kazan-kazan durumu. Hatta böylesi bir ortamda faaliyet gösteren bir şirketin müşterilerinin de mutlu olacağını düşündüğünüzde: kazan-kazan-kazan… Bu ortamı sağlayabilmenin en güzel yollarından biri de hayallerin peşinden gitmek ve hayalleri peşindekilerin yanında olmak.
Söz konusu kitapta geçen hikâyede Admiral Janitorial Services şirketi, içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan bir çıkış noktası ararken bu noktayı çalışanlarının hayallerini gerçekleştirmekte buluyor. İlk zamanlar başarısı konusunda şüpheli olan başta yöneticiler olmak üzere tüm çalışanlar ilerleyen aşamalardaki muhteşem değişimi gözlüyor ve bu akımın içerisine kendilerini bırakıyorlar. Hayallerin gerçekleştirilmesinin finansal boyutla olan sıkı bağından dolayı finans temelli bir profesyonelin şirkette “hayal yöneticisi” sıfatıyla işe alınmasıyla başlayan süreç hayaller ve bu hayallerin gerçekleşmesi ile birlikte muhteşem bir başarı öyküsüne dönüşüyor. Hayallerini gerçekleştirme gücü olmadığını düşünenleri bunun mümkün olduğuna inandırarak, hayalleri olduğunun farkında olmayanlara farkındalık sağlayarak, hayalleri peşinde koşanlara destek olarak ve ilerleyen zamanlarda çalışanların hayallerinin bir bir gerçekleştiğini görerek çok daha mutlu, çok daha huzurlu ve kurumuna son derece bağlı çalışanlar yaratılıyor. Hayalleri gerçekleşen çalışanlar sadık çalışanlar haline gelmekle birlikte kendiişlerindeki verimliliğin artmasının yanında her biri şirkete yeni müşteriler kazandıran satış elemanları haline de dönüşüyor.
Üzerinde çok daha fazla şey söylenebilecek, çok farklı açılardan değerlendirilebilecek, hayatın her bir yönündeki varlığıyla dipsiz bir kuyu halini alabilen “hayal yöneticiliği”ni söz konusu kitaptan seçtiğim birkaç cümleyle bitirerek hem içinizdeki merakı biraz daha artırayım hem de biraz daha fikir vermiş olayım. Umarım 130 sayfa içerisine sığdırılmış bu kitabı okuma fırsatını değerlendirirsiniz:
- Bir insanın amacı kendisinin en iyi versiyonu olmaktır.(s.13)
- Ne zaman ki insanlar onlara değer verdiğinizi ve yatırım yaptığınızı anlarlarsa, kibar tepkiler alırsınız ve işte o zaman herkes satış yapar.(s.83)
- Hayaller: Görünmezler fakat güçlüdürler. Onları göremezsiniz fakat her şeyi yürüten onlardır.(s.94)
- “Yerine getirilecek bir hayal olmadan kazanılan para amaçsız ve ahlaksızdır.” Peter Thornhill (s.113)
“Hayalin bittiği yerde gerçekler başlar” mı? “Hayalin bittiği yerde hayat biter” mi diye sorulduğunda cevabınızın hayallerin bittiği yerde hayat biter olması dileklerimle…
16 Temmuz 2008 Çarşamba
İ.İ.B.F ve BOLLUK PARADOKSU
8 Temmuz 2008 Salı
HİKAYENİN GÜCÜ
Günümüze gelindiğinde hikaye gücünü artırarak varlığını sürdürmektedir. Normal iletişim gücünün ötesine geçmiştir. Hayatta başarılı olmanın gereklerinden biri iyi hikayeler anlatmaktan geçmektedir. Aynı zamanda da iyi hikayeleri dinlemekten. Bir işe sahip olabilmek için iyi bir hikayeye sahip olmalısınız, başarılı bir marka olmanız için iyi bir hikayeye sahip olmalısınız...
Annette Simons'da Hikayenin Gücü adlı kitabında hikayenin bu güçlerine değiniyor. Daha henüz kitabın kapağında sıralıyor:
- Hikayesi olmayan markaya müşteri yok...
- Hikayesi olmayan lidere iktidar yok...
- Hikayesi olmayan CEO'ya ikinci çeyrek yok...
- Hikayesi olmayan insana kariyer yok...
Kitapta, hikayenin önemi, nasıl kullanılacağı, nasıl anlatılacağı, nasıl dinleneceği bir çok yerinde örnekle sıralanıyor. Herkesin iyi bir hikayesi olması gerekir diyor Simons ve ardından ekliyor: Herkesin mutlaka iyi bir hikayesi vardır. Yapılması gereken bunun farkında olmak ve anlatmayı bilmek.
Geçenlerde bir arkadaşımın uluslararası bir şirketteki mülalatında şirket yöneticisinin beklentisini aynen aktarıyorum:
"Bana bir hikayeni anlat ve beni etkile..."
Evet artık şirketlerin aradıkları çalışanlar güçlü hikayeleri olanlar. En azından hikaye ile onları etkileyebilenler. Günümüzde etkileme ve iknanın gerektiği her alandaki en güçlü silah hikaye...
Amerika'da "master the art of storytelling" adı altında yüksek lisans programlarına giren, bir çok eğitimin ana konusu olan hikaye anlatımı konusunda en azından bu muhteşem kitabı okuyarak önemli bir bilince sahip olabilirsiniz. Belki bir gün bizim üniversitelerimizde de hikaye anlatımı yüksek lisans programları olur, en azından dersleri olur. Ancak o gün gelene kadar şu an sahip olabileceğiniz en iyi(hatta tek) Türkçe kaynak MediaCat yayınlarından çıkan Annette Simons imzalı "Hikayenin Gücü".
10 Haziran 2008 Salı
ZAMANYA: Her şey Zaman, her yer Zaman, her zaman Zaman (mı?)
Yiğit Kulabaş'ın kaleme aldığı Zamanya; kurgusu ve özgünlüğü ile bugüne kadar okuduğum kitaplar arasında farklı bir yer aldı. Bugüne kadar önemini her zaman idrak edebildiğim "zaman" konusunda aslında ne kadar bilmediğim, daha doğrusu farketmediğim birçok yönü olduğunu keşfettim. Gerçekten yaşamımızdaki herşeyin için de zaman. Bu yüzden zamanya da soruyor: Zaman insan için midir? Yoksa insan zaman için mi? Her şey zaman, her yer zaman, her zaman zaman mıdır?
Bunların cevabını muhteşem bir macerayla alabilirsiniz: cevabı da siz yaratırsınız.
Kitabı okumaya başladığınızda farklı bir serüvenin içerisine gireceksiniz, ister Selim ister Kerim olacaksınız ya da Arya veya Lara. Belki de hepsi olacaksınız. Ancak tercihiniz ne olursa olsun eminim çok büyük keyif alacaksınız. Zamanı daha fazla sorgulamaya başlıyacaksınız. Hatta pazarlama ve iş dünyası ile ilgili yansımalar ve tavsiyeler yine Zamanya'nın içinde bulacaksınız.
4 kıtada 12 şehir gezmek isteyenler Zamanya'yı mutlaka okuyun. Yapılan kusursuz tasfirlerle bu gezinin her anını gözünüzde canlandıracaksınız. Zamanda yolculuğun veya zamanla yolculuğun tadını çıkartın!
Son olarak; kitap okurken cümlelerin, kelimelerin altını çizerek okurum her zaman. İşte size zamanyadan altı çizililerimden bazıları.
"Amacım mutlu olmaktı!"
"zamanı ve hayatı seven"
"Zaman insan içindir."
"İnsan zaman içindir."
"Bir dakika yüzünden bütün kuralların değiştiği bir dünyada olmak çok zor."
"Pazarlamada heşeyin ürünü tanımlamakla ve ona bir isim vermekle başladığını söyledi."
"Her şey Zaman, her yer Zaman, her zaman Zaman"
"Bir şirkettin başarısı yarattığı standartlarda gizli..."
"Gece... Zamanın isyankar çocuğu..."
"Kalbin ilk attığı gün başlıyor zaman, durduğu gün bitiyor. Saatlere, takvimlere düşen sadece bunun katipliğini yapmak..."
"Uydu demek yörünge demek... Küçük olan büyüğün yörüngesinde yaşamak zorunda..."
"Uydu değilim ben!"
"Mekan olmadan saatin yok bir anlamı."
"Zamanı zaman yapan akıp gitmesi, bitmesi bence..."
Şu an okuduğunuzda belki tek başına anlamsız gelecek bu cümleleri Zamanya'yı keşfettikten sonra tekrar okuyun!