Dünyanın İlk Fontu: Textura /Gutenberg'den |
Gutenberg'in 1447 yılında yazı baskısını buluşu ardından "kişiye özel" niteliğini standartlara bırakmaya başlayan yazı, bugün el yazısından vazgeçilmesi noktasına uzanan kalıpların içerisinde. Ancak, kitaplarda, tabelalarda, filmlerde, internette, kısaca her yerde olan yazı, Gutenberg ve devamında erişilebilirliği ile bir standart içerisinde duruyor. Çeşitlilik olarak, 26-29 harf ekseninde oluşan yazılar binlerce farklı çeşidi ile insanlığa hizmet ediyor.
İlişki içerisinde olunacak bir insan için "içi güzel olsun, tipi çok da önemli değil" inancı samimi olduğu noktada yazı tipi için de geçerli olsa da, yazının tipi (aslında aynen insanda da olduğu gibi!) çok şey ifade ediyor. Çok şey ifade ettiği noktada tipograflar uzun yıllardır uğraş verirken, bunu yalnızca bir estetik duygusuyla değil, hayat standartlarının iyileşmesinden, iletişimin etkinliğine bir çok kaygı ile yapıyorlar. Vardıkları sonuçlar ve başarıları, diğer insanların, şirketlerin, markaların, devletin, sivil toplum kuruluşlarının ve daha onlarcasının da yazı tipinin gücünü keşfetmelerini sağlıyor ve tipografiyi onların da ilgi alanları içerisine sokuyor. Örneğin bugün disleksi hastası çocuklarla ilgilenenlerin Trebuchet ve Comic Sans yazı tiplerini tercih etmesi bir tesadüf değil. Bu yazı tiplerinin, disleksi hastası çocuklar için rahat ve tehditkar olmayan berraklığı ile diğer sert ve daha geleneksel fontlardan çok daha iyi geldiği anlaşılmış.
Benzeri faydalar sağlayabilmek adına yazı tipleri üzerinden testler gerçekleştiriyor insanlar. 1940 yılında yazı tipi okunaklılığı için yapılan göz kırpma testi de bunlardan biri. Laboratuvar koşullarında "hastaya"(okura) aynı metnin değişik yazı tipleriyle sunulduğu koşullarda istemsiz göz kırpmaların bir el sayacı ile sayılması ile yapılan ölçüm, insanlara direkt olarak hangi yazı tipini daha okunaklı bulduklarını sormaktan çok daha doğru sonuçlar vermiş. Bu testlerde (hemen) her zaman en iyi sonucu veren yazı tipleri Bembo, Bodoni ve Garamond olmuş. Bir yere not etmekte fayda var!
İnsanların hayatını kolaylaştırmak adına böylesine çalışmalar tek kelimeyle harika hissettiriyor.
Elbette, yazının girişindeki hikayenin de ipuçları verdiği üzere, yazı tipi yaratıcıları veya yazı tipi fanatikleri için hayat biraz daha kusursuz olmak zorunda. İçlerinde Verdana ve Tahoma gibilerini de barındıran yirmiden fazla yazı tipinin yaratıcısı Matthew Carter, seyrettiği her filmde yanlış kullanılmış bir yazı karakteri buluyormuş. Olay Peru'da, 19. yüz yılda geçiyorsa, lokantanın kapısındaki tabelada neden 1957 yılına ait Univers karakterli yazılar var? diyor Carter. Belki zaman zaman gereksiz bir rahatsızlık hissettirebilecek bir yetkinlik olsa da, eşsiz bir yetenek haline de bürünebiliyor. Mesela, yine Carter gittiği bir fuarda birinin 1840'lara ait, yapılacak köle satışını ilan eden bir afiş sattığını söylüyor. Ancak Carter, görür görmez afişin sahte olduğunu anlamış; çünkü yazı karakterleri 1960 yılına aitmiş. Bu tarz hataların en çok filmlerde yer aldığı konusunda bir çok yazı tipi yaratıcısı hem fikir. Bu hataları teşhir etmeyi kendine görev edinmiş biri de var hatta; Mark Simonson. Typecasting adlı internet sitesinde Cholocat adlı filmde geçen 1950'li yıllara ait bir sahnede 1978 yılında bulunmuş bir yazı tipiyle yazılmış ilan ile eğlencesine, bu ve benzeri tespitleri ile ortak olmak mümkün.
Cholocat filminden bir sahne. Sene 1950 ortaları ama boykot çağrısı 1978 yılına ait ITC Benguiat yazı tipiyle yapılmış! |
Yazı karakterlerine bu denli hakimiyet sanırım dünya üzerindeki sayılı meraklılara özeldir. Ancak, toplu infiala sebep olan yazı tipi hikayeleri de var.
IKEA, Ağustos 2009 sonunda yazı tipini değiştirdi. Aslında bu markaların özellikle yeni görünme motivasyonunda sıklıkla başvurdukları bir değişim. Ancak IKEA'nın değişimdeki fark, "herkesin" bu değişimin farkında olmasıydı. En önemlisi de müşterileri bu değişiklikten hoşlanmamıştı ve internet sitelerinde ağır yorumlar yapacak kadar tepkiliydiler. Satılan her şey, mekan dizaynı, sarı mavi IKEA logosu aynıydı ama tabelalarda ve kataloglarda yabancı bir şeyler vardı. Bu değişim Futura'dan Verdana'ya geçişti. Özellikle internetteki forumlarda gece-gündüz bu değişim tartışılmış. "Bu yeni font o kadar sıkıcı ve şirket işi ki lütfen eskisini geri getirin" diye yalvarmalara, "Futura O'larının yuvarlak biçimleri ciddi ciddi İsveç köftelerini hatırlatıyordu. Artık IKEA'nın tipografiyle et ürünleri arasındaki devamlılığa saygı gösterdiği o güzel günleri özlemle hatırlamaktan başka yapacak bir şey yok" diye kabullenmişliğe varan tartışmalar. Elbette müşterinin bu denli tepkili olduğu bir durum internetteki forumlarda sınırlı kalmamış. BBC'de, New York Times'da bile kendine yer bulmuş. Hatta New York Times "belki de İsveç'ten çıkan en büyük tartışma bu" diyerek olayı biraz da esprili şekilde dramatize etmiş.
İsveç demişken, ülkelerine has bir yazı tipi sahibi olanlar onlar. Biraz milliyetçi olmasından endişe duysalar da otantik, ilerici ve lagom kültürlerini yansıtma arzusunda oldukları bir yazı tipi: Sweden Sans (Bizdeki durum için: memleketin tipografisi)
İsveç'in kendini ifade aracı olarak yazı tipi seçmesi, belki ülke olarak onlara has ama bugün bir çok başarılı kişileştimede yazı tipi karşımıza çıkıyor. Kalabalık bir ortamda kişiliğin kritik bir ayrışma yöntemi olduğu gerçeğinde, kendine has yazı tipleri ile bu kişiliğini öne çıkarmaya çalışan markalarla, ünlülerle çevriliyiz. Amy Winehouse'un albümlerinde, afişlerinde kendine has yazı tipi kullanması, The Beatles'ın sarkık T'si bu örneklerden bazıları iken, Obama'nın seçimden zaferle çıkma sebeplerinden birinin propagandalarında Gotham yazı tipini kullanmasının etkili olduğunu savunanlara kadar örneklendirilebilecek bir gerçek. Gotham ile yazılmış "Change, Hope, Yes We Can" ardından zafere ulaşan Obama'nın bu yazı tipi tercihi için, seçimden önce New York Times'ın "Amerika'nın dinamik ama vicdanlı bir devlet görevlisine en uygun yazı karakteri bu" diyerek "harika bir seçim" olarak lanse etmesi, bu tercihin etkisini ölçebilmek için yeterli olmasa da seçim sonucu ile New York Times'ı haklı çıkarıyor.
Şehre ait özgün bir yazı tipi ile tüm şehir tabelalarında en etkin/faydalı yazı tipini dert eden belediyeler, metro istasyonlarına has bir yazı tipi oluşturma arzusunda olanlar, kitabını hangi yazı tipiyle basarsa okura en rahat okumayı sağlayacağını düşünenler ve daha birçoğu, yazı tipinin gücünün farkında olan, en azından vasatın rahatsızlığını hisseden yüzlerce örnek var. Yukarıda anlatığım bir çok hikaye gibi onları da Simon Garfield'ın Tam Benim Tipim adlı kitabında bulabilirsiniz. Herkese ve tüm alanlara hizmet edecek harika tavsiyeler yanı sıra tarihi bir yolculuğa da olanak veriyor. Örneğin Nazi dönemi hikayesi, tipografi gücünden öteye öğretiler içeriyor. Bu hikaye ile devam edip, ardından da bir kaç ekleme ile sonrasını Simon Garfield'a bırakmak sanırım en iyisi.
Naziler, Roman yazıyı yoz sayıyorlarmış. Sadece geleneksel gotik yazının ulusun arılığını tümüyle ifade edebileceğine inanıyorlarmış. Ancak, Ocak 1941'de Schwabacher Yahudi damgası yiyince işler tersine dönmüş ve gotik yazı yasaklanmış. Yüzyıllardır süren geleneğe bir gecede son verilirken bu yazı karakteri artık Yahudi bankerler ve Yahudi matbaa sahipleriyle ilişkilendirilir hale gelmiş. Sadece bir gerçek ile, ulusun arılığının sembolünden fişleme aracına dönüş!
Ayrıca kitapta, tasarımları dünyaya hakim olmuş tüm yazı tipi tasarımcılarının bir yazı tipinde olması gerektiklerini düşündükleri tek bir ortak noktayı fark ettim. Frutiger'in sözleri bu noktayı güzel özetliyor: "Eğer öğle yemeğindeki kaşığın şeklini hatırlıyorsanız, şekli yanlış demektir. Kaşık ve harfler birer alettir; biri tabaktan yemeği almak içindir, diğeri sayfadan bilgiyi... Şayet iyi bir tasarımsa, okurun kendini rahat hissetmesi gerekir çünkü harf hem banal hem güzeldir." Ya da Audi, Bosch, Nokia gibi markaların kurumsal kimliklerini tanımlamak üzere yazı karakterlerinden yararlanan Erik Spiekerman'ın dediği gibi: "Kimsenin dergiyi alıp da "ne şık bir yazı karakteri" demesini istemiyorum, "ne şık bir makale" demelerini istiyorum" dediği gibi. (Seyahatlerinde karşılaştığı yazılarla ilgili ağır yorumları için Spiekerman'in blogu da ziyaret edilesi.) Yani en nihayetinde, önemli olan iç güzelliğine dönüş!
Birçok yazı tipinin mükemmel hikayeleri var kitapta; içlerinde kitaplar, filmler, ünlüler, düşünürler ve daha birçoğunu barındıran hikayeler. Gutenberg ardından yazının yayılma potansiyeline meraklı çok sayıda kişinin o döneme ait çabaları ve hikayeleri da kitapta yer alıyor. 1500'lerde bunlardan biri olan (ve noktalı virgülün de mucidi olan) Aldus Manutius'la birlikte çalışan Hieronimo Squarciafico'nun kitap bolluğunun insanları daha tembel yapmasından duyduğu kaygısı da bu yazının sonu olsun. "Matbaa cahil insanların eline geçti, her şeyi yozlaştırdılar." diye yakınıyor Hieronimo. Yazıyı, yayılmasını kötü olarak nitelendirmek de belki ayrı bir cehalet konusu edilebilir. Ama bu yakarış, ditijal dünyanın sunduğu imkanlar ortamımızda da düşünülmeden geçilmemeli sanki.
2 yorum:
Bu Yazında, diğer yazılarından farklı bir yazı tipi kullanman da ayrı bi etkileyici olmuş ;)
Düzenli okur hali başka. :) Not: Helvetica
Yorum Gönder