Bu Blogda Ara

11 Ekim 2014 Cumartesi

Erkeğin Lovemark'ı Berberidir.

2008 yılında geldiğim Ankara'da, girdiğim ilk berber dükkanından halen çıkamadım. Eskişehir'deki 12 yıllık berberime zorunlu ihanetimin doğurduğu yeni aşkı Roberts Image Saloon'u ile sürdürüyorum. Tabi önce Roberts kısmına, isim babasının kendi ağzından bir açıklık getirelim: "Berber dükkanını açmaya karar verdiğim yıllarda Julia Roberts hastasıydım" diyor Elvan ve bugünkü pişmanlığını da gizlemiyor: "Bugünkü aklım olsa Mila Kunis koyardım."

Bilen bilir özgür ruhludur berberler, o nedenle bu dükkan ismi sürpriz değil ama yine de açıklayalım. Roberts, yalnızca 3 tane berber koltuğu olan, 2 berber ve 1 çırak ile hizmet veren sade bir mahalle berberi. Yani image kısmı da saloon kısmı da teşbihin hatasızlığında. Roberts markasındaki "o" harfinin içine işlediği L1 güzellemesi var bir de. Bu L1 neyin nesi soruma, Elvan'ın vakur bir ifade ile İngilizce oku bakalım o sembolleri kontrasıyla döndüğünde, pazarlama dehasını da keşfetmiştim! Aslında bu ruh, bu rahatlık, bu öz güven, berber olmanın bir şartı. Sana yeni bir sen vaat eden Salihler onlar.

Kaynak: https://twitter.com/cihan/status/518392847926849536
Erkeğin berber aşkına geçmeden önce, durum dışarıda da farklı mı merakım sırasında rastladığım bir makaleden alıntıladığım Amerika'daki tarihinden biraz aktararak berber aşkının uluslararası bir kültür olduğundan da emin olalım.

Brett McKay'ın aktardığına göre 1880'ler ve 1940'lar arası, berber dükkanlarının altın çağıydı. O dönemlerde berbere gitmek, haftalık hatta günlük bir alışkanlıktı. Bu günlük alışkanlık elbette yalnızca saç veya sakal kesimi için değildi. Berber dükkanları o dönemlerin dostlarla buluşma, geyik muhabbeti çevirme mekanlarıydı. Kristal avizeler, fresklerle kaplanmış duvarlara sahip, dönemin en lüks mekanları olmalarına rağmen erkeklerin evinde gibi hissettiği en rahat mekanlardı. 


Geçmiş dönemlerde hacamat etmede de usta olan
 berberlerin kullandıkları bandajları kuruması için 
dükkanlarının kapısındaki direğe asması ardından
 rüzgarın o bandajı direğe sarması, bugün halen 
Amerika’da berber dükkanı işareti olarak kabul gören
 “barber pole” işaretini doğurmuş. 
McKay, bu altın çağın düşüşe geçtiği ilk kilometre taşının ise 1904 yılında Gillette'in traş bıçaklarını kitlesel pazarlama ürünü haline getirmesi olduğunu söylüyor. Reklamları ile Gillette tıraş bıçaklarının berbere gitmekten çok daha ekonomik ve pratik olduğu düşüncesini yayması ardından I. Dünya Savaşında da Amerika hükümetinin tüm taburlara tıraş bıçağı göndermesi, kişisel tıraş bıçağı kullanım alışkanlığını pekiştirmiş. Bu tarihten sonra da günlük bir alışkanlık olan berbere gitme davranışı, yerini özel bir sebep (sadece tıraş olmak gibi) gerektiren davranışa bırakmış. Ardından gelen bir çok faktörün birleşimi berberlerin toplum içerisindeki yerinde meydana gelen erozyonun devam etmesine neden olmuş. Kişisel tıraş bıçakları yanı sıra hemen hemen tüm berber gereçlerinin bireysel kullanıma olanak sağlayan türlerinin icadı, ekonomik bunalım beraberinde berber harcamalarının harcama kalemlerindeki tasarruftan pay alması, ardından 1960'lardaki Beatless çılgınlığının uzun ve kabarık saçları seven hippi kültürünü doğurması, berberlerin 1904 yılında başlayan gerilemesinin dip noktaları görmesini sağlayan faktörler olmuş. 1980'lerde yeniden kısa saça dönüş ise erkeklerin berberlerine kavuşmasına yine pek olanak vermemiş. Çünkü artık berber ustalık belgesi, yerini kozmetik/güzellik uzmanı sertifikalarına bırakmış; erkek ve kadınların ihtiyacını aynı mekanda karşılayan unisex salonlar icat olmuş. 

Biz de ise çok şükür henüz unisex salon kültürü pek gelişmiş değil. McKay'ın 1880-1940 yılları arasında tasvir ettiği berber kültürünü rahatlıkla yaşayabiliyoruz. Siz de sıklıkla, dost sohbetlerinde, makalelerde, sosyal mecralarda erkeklerin berberlerine olan sevda betimlemelerine, onlara olan bağlılıklarını anlatan davranışlarına şahit oluyorsunuzdur. 

Erkeklerin berberlerine olan bağı noktasında bir çok neden sayılabilir. Alıştığı saç sitilini en iyi onun kesiyor olması ve bu noktada risk almak istememesi, kendisine en yakın berber dükkanın o olması, ucuz olması gibi bir çok gerçekçi neden sıralanabilir. Ancak erkeğin berberine olan aşkının ve bağlılığının en temel nedeni, kendisini onun koltuğunda rahat ve özgür hissetmesidir. Ki yukarıdaki gerekçeleri ortadan kaldıracak, "berberine gitmek için 60 km yol yapan" tanıdığımla da, "bir kadının kuaförüne ayırdığı harcamadan fazlasını berberine ayıran" tanıdığımla da tanıştırabilirim sizi.

 Erkek için berberinin koltuğu, psikiyatrist koltuğu gibidir. O koltuk, erkeğe tüm konular üzerinde özgürce ifade olanağı veren bir güçtür. Spordan siyasete, ekonomiden gündeme hatta en özeline kadar. Standart bir satıcı & müşteri ilişkisi değildir oradaki çünkü. Berberin de seni müşteri olarak görmez. (En azından bunu hissetmezsin.)  O da o koltuğun arkasında özgürdür. Evinde ne ise o dükkanda da odur. 

Bu rahat ortamı genellikle de neşeli kılar berber. Müzik olmazsa olmazı zaten, çayını da asla eksik etmez. Saç & sakal kesimi yanı sıra istenirse şakaklara masaj da müesseseden. Berber lavabosundan doğrulurken yüze kaplanan o ılık havlu hizmeti var mesela; kimileri için hayattaki "en mutlu son". 

McKay ile başladık, onunla bitirelim. Ülkesinde eski dönem yaygınlığı ve kültürü olmasa da halen mutlaka berber dükkanı araması sebeplerine, baba ve oğlun birlikte yapabileceği harika aktivite olması ve kendini erkek gibi hissetme gerekçelerini de ekleyen McKay, Amerika için berber dükkanlarının çağımızın şehirlerinde kalan son sivil forumları olduğunu ifade ediyor. O halde ben de görüyor ve artırıyorum;

"İngilizlerde Speaker's Corner varsa bizim de berber koltuklarımız var!" 

Hiç yorum yok: