Son yıllarda kuşaklar üzerine
yapılan araştırmalar çoğaldı. Eğitimcilerden pazarlamacılara, antropologlardan
siyasilere kadar herkes, kuşakları;
kuşaklar arası davranış farklılıklarını anlamaya çalışıyor.
Literatürde farklı kuşak
incelemeleri olmakla birlikte, 1946-1964 arası doğumlulardan oluşan Baby
Boomer(Bebek Patlaması) kuşağı, 1965-1979 arası doğumlulardan oluşan X kuşağı,
1980-1999 arası doğumlulardan oluşan Y kuşağı ve 2000 sonrası doğumlulardan
oluşan Z kuşağı sınıflandırması, en bilindik ve en çok kabul gören kuşak sınıflandırmasıdır. Baby Boomer kuşağı; sadakatli, kanaatkâr, muhafazakâr ve
teknoloji ile arası çok iyi olmayan özellikleri ile bilinirken, X kuşağı;
otoriteye saygılı, toplumsal sorunlara duyarlı, teknoloji ile ilişkisi
zorunluluklar paralelinde olan ve yine kanaatkâr yapılarıyla bilinmektedir. Teknoloji
ile arası iyi olan Y kuşağı; sadakat duygusundan uzaklaşmaya başlarken,
eğlenceyi, kazanmayı öne çıkararak bireyci davranışlar sergiler. Z kuşağı ise
tam anlamıyla internet kuşağıdır. Z kuşağı; bilgisayarsız, mp3 çalarsız anılamazken,
doğuştan da tüketicidirler.
Günümüzde teknoloji ve iletişimin
gelişimi, ister istemez DNA’larımıza da işliyor. Hızla değişen dünya, bu
değişime ayak uyduran, uydurmaya çalışan ve yetişemeyenleri ayırarak, birbirleri
arasında uçurumlar yaratan kuşaklar doğuruyor. Dijital doğanlar ve dijital göçmenler
de bu hızlı akımın doğurduğu farklılıkların anlamlaştırılmaya çalışıldığı ve
temel hatlarla ifade edilmeye çalışıldığı bir diğer kuşak sınırlandırması.
Dijital göçmenlerin son kuşağı olan Y kuşağı da (önemli bir çoğunluğunun
taşıdığı özellikler nedeni ile dijital yerli içerisinde de kabul görür), kuşak
araştırmalarının en rağbet göreni. Doğaldır; artık yavaş yavaş liderlik koltuklarına
oturmaya başlayan; 80 doğumlular ile 95 doğumlular arasındakilerden oluşan bu kuşak,
2025 itibariyle çalışan kuşağın %75’ini oluşturacak.
Dünyaca ünlü iletişim network’ü
Edelman, 2010 yılında Y Kuşağı üzerine gerçekleştirdiği “8095®” adlı bir
araştırmasını geçenlerde güncelledi. Geliştirilen araştırmada bu sefer Türkiye
de yer alıyor. Araştırmadan Y kuşağının en büyük hedefi olarak, “tutkuları ile
örtüşen bir iş yapmak” sonucu çıkmış. İçinde bulunduğum kuşak olarak ben de
gönül rahatlığıyla oyumu bu seçeneğe verebilirim. Çalışmak demişken, araştırmanın
en öne çıkan sonuçlarından birini daha vereyim; Y kuşağı için hayattaki en
büyük amaç, %48 ile kendi işini yapmak. Bingo! Y kuşağı girişimci…
Anlık heyecanla mutluluğumu
paylaştıktan sonra bu veriyi biraz daha doğru ifade etmekte fayda var; Y kuşağı
girişimci ruhlu! Bu noktada Y kuşağının bazı karakteristik özelliklerine
bakmak, girişimci ruhlarını da anlamlaştırmayı kolaylaştıracaktır.
Y kuşağı, bireyci, narsist
yapıdadır. Eğlenceyi ve kazanmayı severler. Çalışmaktan çok hoşlanmazlar;
maymun iştahlı oldukları söylenebilir ve bu maymun iştahlılığı çalışma
hayatlarına da yansıtırlar. Eğlence ve kazanma sevdalarının da gösterdiği üzere
tüketimi severler ve hızlı tüketirler. Ama aynı zamanda yaratıcılardır da. Hayal
kurmayı ve hayalleri peşinde gitmeyi severler. Bu nedenle doğru yönlendirilen Y
kuşağı içerisinden çok iyi işler çıkartabilirsiniz. Hedefleri de hep büyüktür.
İş hayatına ilk atıldığı an, işe nereden başlarsa başlasın zihinlerinin en
temelinde CEO olmak, patron olmak hayali yatar. Hızla atlanan kariyer
basamaklarını severler hatta bu konuda biraz da sabırsızlardır. Dolayısıyla iş
değişme davranışı Y’lerde sıklıkla görülür. Baby Boomer kuşağı işten ayrılmanın
ne kadar saçma bir eylem olacağını düşünüp, X kuşağı da gereklilik halinde
yapılması gereken bir eylem olarak görürken, Y kuşağı için iş değiştirmek
yaşamın bir parçasıdır.
Girişimciliğin özüne
baktığınızda, Y kuşağının birçok özelliği ile örtüştüğünü görürsünüz. Girişimci
olmak; hayal kurmayı gerektirir, yaratıcı olmayı, özgür bir ruha sahip olmayı
gerektirir. Risk alabilen olmalıdır girişimci, iş birliğine yatkın,
etkileşimli, çok yönlü, kararlı ve sosyal olabilmelidir. Tipik bir Y gibi yani!
Peki, Y kuşağı en büyük amacı
olan kendi işini yapmak amacında ne kadar gerçekçi? Ya da kaçı?
Üniversite yıllarımda, hocamız
100 kişilik anfide okulu bitirince kaçınız kendi işini yapmak istiyor diye
sorduğunda, sınıfın tamamı Y kuşağı olan 100 kişiden sadece 2 el kalkmıştı.
Henüz bu hayallerini gerçekleştirmek için çok erken olduğunu düşünüyor
olmalıydı sınıf. Çünkü kantin sohbetlerinde hepimizin bir iş fikri hep vardı!
Ama birçoğumuzun iş fikri, sayısal lotodan çıkacak büyük ikramiyeye, yılbaşında
vuracak milli piyangoya bağlıydı. Hayallerimizdeki girişimcilik, yüksek sermaye
gerektiriyordu çünkü. Tabi, çalışmayı da çok sevmediğimiz için, kısa yoldan
elde edilecek sermayenin lezzeti de başkaydı.
Aslında bu biraz da Baby Boomer
olan ebeveynlerimizin suçuydu. Üniversite yıllarında, lise sıralarındayken
çalışmak ayıptı bizde mesela. İhtiyacı olan, hatta muhtaç olan ancak o yaşlarda
çalışabilirdi. Biz sadece okumalıydık! Tahsilimizi laikiyle tamamlamak yeterdi;
onlar bize bakar, bizi kollardı. Karne ile ekmek alan, yağ kuyruklarında bekleyenler
olarak kendi yaşadıkları sıkıntıları bize yaşatmama isteğiydi belki onlara bunu
düşündüren, yani bize olan büyük sevgileriydi. Ama sonuçları kötü oldu. 22
yaşına kadar çalışma hayatından bi’haber olarak büyüyen kuşak olduk. İlk
işimizi elde ettiğimizde sudan çıkmış balığa döndük. Çalışmayı çok
sevemeyişimizde bundan oldu sanırım. Sonuçta, doktor, avukat, öğretmen olmamız
hayali ile büyütülen bizler, sınırları keskin olmayan bir yaşam hayalimiz ile gerek
gelirsel, gerekse yaşamsal standartlara sahip bu mesleklere karşı koyduk.
Aslında varmak istediğim yer, Y
kuşağı olarak girişimcilik hayalimizin gerçek girişimci ruh ile ne denli
uyuştuğu. Gerçekten bir fayda yaratıp, üretip, hizmet sunup bunun hazzını
yaşamak mı istiyoruz, yoksa belirli saatlere sıkıştırılmış mesailere,
birilerinden emir alıyor olmaktan gocunmamıza, tüketim sevdamıza bizi çok daha
yaklaştıracak yüksek kazançlara kestirme yol olarak mı görüyoruz girişimciliği.
2025 itibariyle çalışan kesimin %75’ini oluşturacağız biz. Dolayısıyla hepimizin
hatta en büyük amacı olan %48’imizin bile girişimci olabilmesi hayalden öte
değil. Bu yüzden girişimcilik hayalimizi sakin bir kafa ile değerlendirmemiz
lazım. Birçoğumuzun bu hayali uğrunda bolca hayal kırıklıkları yaşayacağı aşikâr;
kim bilir, belki de felaketler! Onlardan olmamanın en önemli yolu da
“girişimci” olma hayalimizin ne kadar gerçekçi olduğunu anlayabilmekten
geçiyor. Bu noktada öncelikle deneyim büyük önem taşıyor. Başarılı girişimci
öykülerini okuyun; genellikle sancılı bir dönem ile başladığını göreceksiniz.
Ağır şartlarda hatırı sayılır bir süre çalışanlar, yıllarca çalışma hayatında
önemli pozisyonlarda görev alanlar bu hikâyelere imza atmış. Kısa yoldan elde
edilen sermaye ile batan işler, kararan hayatlar hikâyelerine ise çok daha
kolay ulaşırsınız. Onlara da bir göz atın!
Teoride harika görünen şeyler,
pratikte büyük hayal kırıklıkları yaratabilir. Bu yüzden öncelikle hayalimizi
doğru konumlandırmalı ve bizi bu hayalde başarılı kılacağını düşündüğümüz
işlerde çalışmaya bakmalıyız. Bizleri tutkularımız ile buluşturacak yer her
zaman kendi işimiz olmayabilir. Bunu da ancak deneyimleyerek anlayabiliriz. O
yüzden, acele etmenin anlamı yok. Kuşkusuz Y kuşağı olarak bizden çok iyi
girişimci olur ama çok da iyi çalışan olabiliriz. Herkesin bizi anlamaya
çalıştığı bugün, önce biz kendimizi anlayalım!
***
Edit: Sosyal Medya TV adlı programında Y Kuşağı üzerine yaptıkları sohbet ardından, kendisiyle paylaştığım bu yazı üzerine çok kıymetli geri dönüşü olduğu Serdar Kuzuloğlu’nun. Kendi izniyle de buraya düşüyorum:
Güzel bir derleme olmuş.
Ben de Y kuşağındaki kendi işini yapma dürtüsünün beyan ettiklerinden farklı olarak mevcut bir düzen içine girmeme eğilimi; hatta daha da ötesinde çalışmamaya yönelik bir bilinçaltı beklentiden beslendiğini düşünüyorum. Yani bildiğimiz bir önceki kuşağın girişimcilik anlayışı ile çok farklılar. Dertleri iş yapmak değil, para kazanmak. Para kazanma beklentisinin altında da işini geliştirmek değil, keyifli bir -şahsi- hayat yaşamak var.
Herkesin bu kafada olduğu kuşaktaki sorun çalışmayı gerçekten isteyen kimsenin kalmaması. Yani fikri ve hayali olan bir sürü kişi var, yapacak yok. Bulunsa bile iki gün sonra sıkılıp başka bir yere gidiyor ya da kendi işini yapıyor.
Ciddi bir açmaz var ortada anlayacağınız.
Ben de Y kuşağındaki kendi işini yapma dürtüsünün beyan ettiklerinden farklı olarak mevcut bir düzen içine girmeme eğilimi; hatta daha da ötesinde çalışmamaya yönelik bir bilinçaltı beklentiden beslendiğini düşünüyorum. Yani bildiğimiz bir önceki kuşağın girişimcilik anlayışı ile çok farklılar. Dertleri iş yapmak değil, para kazanmak. Para kazanma beklentisinin altında da işini geliştirmek değil, keyifli bir -şahsi- hayat yaşamak var.
Herkesin bu kafada olduğu kuşaktaki sorun çalışmayı gerçekten isteyen kimsenin kalmaması. Yani fikri ve hayali olan bir sürü kişi var, yapacak yok. Bulunsa bile iki gün sonra sıkılıp başka bir yere gidiyor ya da kendi işini yapıyor.
Ciddi bir açmaz var ortada anlayacağınız.
3 yorum:
Bir Y kusagi bireyi olarak kendimi ziyadesiyle yansittigini dusundugum bi yazi olmus, eline saglik marketman :)
Kuşak çatışmalarının en tehlikeli mecralarından biri kuşkusuz iş hayatı. X kuşağının Y kuşağını anlamakta güçlük çektiği aşikar. Hemen yükselmek istiyorlar, sabırsızlar diye eleştiriyorlar genelde ancak bu serzenişi yapan X kuşağı beyaz yakalıları kendi dönemlerinde beyaz yakalı olabilmek için verdikleri mücadeleden çok daha fazlasını verdiklerini bilmeleri lazım Y kuşağının. Ayrıca tatminsiz denilen Y kuşağına sunulan başta maaş olmak üzere sosyal olanakların durumu özellikle reel olarak ve dönemsel ekonomik konjonktür açılarından bakıldığında çok daha vahim.
Zaten dönemin başarıyı yakalyan şirketleri, Y kuşağını anlayan X kuşağı yöneticilerinden oluşan veya cesaret göstererek Y kuşağına önemli inisiyatif verenleri oluyor.
Şu an için birbirlerine yakın görünseler de bakalım Y kuşağı yöneticilik döneminde Z kuşağı ile nasıl çatışacak.
Y kuşağına girişimi düşündürten sıraladığınız ve eklediğim durumlar bakalım Y ile Z arasında nasıl cereyan edecek.
Kısaca Y Kuşağı için "Keep Calm & Be Entrepreneur" diyebiliriz sanırım... :)
Yorum Gönder