"Oyunumuz birazdan başlayacaktır. Lütfen yerlerinize geçiniz. Oyun sırasında ses ve görüntü kaydı yapılmamasını rica ederiz." uyarısı ardından salon ışıkları kapanır ve sahne ışıkları yandığı gibi cep telefonundan kayda başlar adam. Arkadaşı, "Duymadın mı, kayıt yapmayın dediler" diye uyarıyı hatırlatır ama adam durur mu, yapıştırır cevabı: "Boş ver ya, bir şey olmaz. Hem yasak demediler ki, rica ettiler."
Özellikle keyfimiz söz konusu ise uyarılar bizim için son derece anlamsız. Yeni çimento dökülmüş bir kaldırım üzerinde elimizin izinin yer almasının vereceği keyif varken, ne çevrelenmiş barikat engelleyebilir bizi, ne de "lütfen basmayınız" uyarısı. Saatte 12 kişinin katili olan sigaranın üzerine "sigara öldürür" yazmanızın da bir anlamı yok. Hatta Martin Lindstorm'a sorarsanız yazarak daha beter ediyorsunuz işi. Üç yıl boyunca iki bin kişi ile yaptığı araştırmayla "insan beyninde klasik bir şartlanma yaratarak her gördüğünde sigara tüketimine yol açıyor" sonucuna varmış çünkü. Tren garında hareket etmeye 10 dakika kala "kapalı alanlarda sigara içmeyiniz" anonsunun beni trenden nasıl indirdiğini hatırlatınca da kendimce araştırmanın sağlamasını yapmış oldum.
"Sigara öldürür" uyarısına olan kayıtsızlığın ana nedeni, malumun ilanı oluşu. İnsanların bilerek aldıkları risklerin her defasında hatırlatılmasının bir caydırıcılığı olmuyor. Özellikle milyonların aldığı bir riskin hatırlatılması! Düşündüğünde kuş gribinden ölen elle sayılabilen kişi sayısı, tavukçuluk sektörünü darmadağın edebilirken, milyonları öldüren sigaranın hayatına dolu dizgin devam ediyor olması oldukça saçma. Fakat insanın değer algısı temelinin, az olanın değerinin yüksek olduğu üzerine kurulu oluşu gerçeği, yalnızca olumlu durumlarda devreye girmiyor...
İnsanın algısı, gerçekler ile çok sıkı bir ilişki içerisinde çalışmıyor. Dolayısıyla uyarıların gerçekler üzerine değil, algılar üzerine konumlandırılması gerekiyor. İnsan algısının nelere açık olduğunu tespit etmek ilk görev. Çarpıcı olan, farklı olan, samimi olan, komik olan, korkutucu olan vs... Konunun kendi özelinde mutlaka işe yarayacak, dikkat çekecek bir stratejisi vardır.
Yalnızca engellilere ait park yerlerini işgal eden araçlarla, o geleneksel tekerlekli sandalyedeki insan logosu ile mücadele edemiyorsun. Ama "yerimi alıyorsan, engelimi de al" yazan bir uyarı, içinde insanlık kırıntıları taşıyan herkes için daha anlamlı bir uyarı olacaktır.
"Sigara İçmek Öldürür" uyarısının amacı gerçekten sigara kullanımı azaltmaksa, "Buna Ödediğin Paranın %70'i vergidir" uyarısı eminim ki çok daha başarılı olacaktır. Gerçek olanın çok önemli olmayacağı gibi, neyin daha önemli olduğu da önemli değildir. Hedef harekete geçirmek, sonuca varabilmektir çünkü.
Markalar için de uyarılar önemli bir mesaj aracıdır. Yalnızca ürünlerine yönelik bir açıklayıcı veya yönlendirici görev sahibi değil, önemli de bir rekabet aracıdır. Örneğin kullanıcı dostu ürün hedefinde kullanıcı dostu uyarılar büyük yardımcı olacakken, zorunlu uyarıların yanına konulacak "yaşamsal" uyarılar ise markanın ruhuna katkıda bulunacaktır:
Pek hoş bi detaymış. Her marka böyle küçük notlar yazsa. pic.twitter.com/zPu3yp4wkw
— dijital işler (@akinKaslan) April 29, 2014
Uyarılarına samimiyet katmak, insan diline yaklaşmak gibi veya..:
Korku vermenin de uyarılar için harekete geçirici etkisi olabilecektir ancak yapamayacağınız şeylerle tehdit etmek ancak komik duruma düşürecektir..:
İnsan aklı ile alay eden görünümlü ama bir yaşanmışlığa konu olmuş uyarılar var bir de... Deodorant üzerinde yazan "yüzünüze sıkmayın" veya çamaşır makinesi üzerinde yazan "hayvanlarınızı yıkamayın" gibi. Elbette herkese hitap etme misyonunun ve özellikle bazı ülkelerde ciddi tazminatlara sebep olan davalara konu olmanın getirdiği güzellemeler olsalar da, sırf eğlence unsuru ve/veya konuşulma isteğinin sonucu olan stratejilerin de var olduğuna inanıyorum.
Son olarak, markalara ve tüm mesaj kaygısına sahip taraflara naçizane tavsiye: günümüzün mesaj bombardımanı altındaki tüketicilere ister zorunlu uyarıları iletmeye çalışın, isterseniz samimi hassasiyetlerinizi duyurmak isteyin; gerçeklerin değil, duyguların ve algının peşinde olun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder