Daha
doğduğumuz ilk andan itibaren ihtiyaçlarımızı karşılama eğiliminde oluşumuz
gerçeğiyle birlikte dünyanın var oluş tarihi ile girişimcilik olgusunun var
oluş tarihinin aynı ana denk geldiğini söylemek yanlış olmaz. Klasik ifadesi
ile kıt kaynaklarla sonsuz ihtiyaçlarını karşılama çabasındaki insanın, bu
ihtiyaçlarını karşılamasındaki en büyük yardımcılarındandır girişimci.
En ilkel hali
ile ellerindeki varlıkları karşılıklı olarak değiştirerek ihtiyaçlarını
karşılayan; her biri girişimci olan insanların oluşturduğu sistemden; nüfusun
artması, iş paylaşımı gerekliliği ve en nihayetinde paranın icadı ile birlikte
girişimciliğin toplumda ayrı bir görev tanımı kazandığı ve uzmanlık
gerektirdiği sisteme geçildi. Elindeki varlıkları daha akılcı kullanarak
girişimcinin temel kaynağı olan sermayeye sahip olmaya başlayanlar tarafından
geliştirilen girişimciliğe bankacılık faaliyetlerinin eşlik etmeye başlamasının
ise, sermayenin eşsiz kaynak olma parıltısını azaltırken, sermayeyi de daha
değerleştirdiğini söylemek gerekir.
Günümüz
piyasalarında girişimci olarak var olma motivasyonundaki kişilerin yalnızca
sermaye ile hareket edebilmesi neredeyse olanaksızdır. Sonsuz bir sermayeye
dahi sahip olsa, piyasanın dinamikleri bir girişimcinin mutlak suretle
bankacılık hizmetlerinden yararlanmasını gerektirir.
Melek
yatırımcı, kickstarter gibi oluşumların var olduğu günümüzde, girişimciliği
sermaye/para özelinde ifade edebilmek çok yetersiz olmakla birlikte diğer tüm
motivasyonları sağlamış ve girişimcilik yolculuğuna çıkmış olanların bankacılık
hizmetleri ile olan ilişkisindeki başarısı, toplam başarısını da
belirleyecektir. Bu nedenle banka ve girişimci ilişkisi, üzerinde önemle
durulması gereken bir konudur.
Öncelikle
girişimcinin olmazsa olmazı olan sermayesinin en büyük destekçilerinden biri nakit
banka kredileridir. Yalnızca sahip olunan sermaye ile yola çıkmak, girişimin
kurulmasından çok kısa bir sürede nakit sıkıntısına girmesini doğuracak olmakla
birlikte, dış kaynak ile desteklenmeyen sermaye, yatırımın da potansiyelini
düşürecektir. Yukarıda da değindiğim gibi, girişimcinin sahip olduğu sermaye tüm
yatırım harcamalarına yetecek dahi olsa piyasalardaki bankacılık
enstrümanlarından uzak kalarak başarılı bir işletme yaratmak imkansızdır.
Örneğin, Ağustos 2013 itibariyle 80 milyar TL’ye ulaşan bireysel kredi kartı
hacmine sahip ülkemizde POS cihazı bulunmayan bir perakende işletme var etmek
ne kadar mümkün, ne kadar akılcıdır? Ya da son tüketiciye hizmet vermeyen bir
endüstri girişimcisi olduğunuzu düşünelim; bir hazır beton
üreticisisiniz ve 1 milyon TL’lik bir çimento alacaksınız. Bu alımı
tüm bedeli alım esnasında tek seferde ödeyerek mi, yoksa bir bankadan
alacağınız mal alım konulu teminat mektubu sayesinde üretiminiz ve satışlarınız
ardından ödeme yapmanızı sağlayacak 1 yıllık vadede ödeyerek gerçekleştirmeniz
mi daha akılcı, daha karlı olur? Bu örnekde ayrıca nakit yanı sıra gayri nakit kredinin de ne kadar önemli olduğu açık.
Kuşkusuz
bankacılık hizmetleri çok geniştir ve yukarıdaki örnekleri bir kitap dolusu
çoklaştırmak mümkündür. Ama bu örneklerle girişimcinin bankacılık
hizmetlerinden uzak kalamayacağını da hatırladıysak, girişimcinin bankalar ile
olan iletişiminden devam edelim…
Girişimci Banka İletişimi
Borsaya kote
ve güven üzerine inşa edilmiş kurumlar olarak olabildiğince şeffaf olan
bankalar karşısında girişimciler çok daha ketum bir yapıya sahiptir. Girişimci,
banka hakkında oldukça derin bilgi ve veriye sahipken, bankanın girişimci
hakkında bildikleri son derece sınırlıdır. Ancak bir banka için girişimci hakkında
bilmesi gereken temel veriler vardır. İşletmenin mali verileri ve moralite
dediğimiz şirket sahibi ve yöneticilerinin ahlak ve karakterleri, banka için
kredili çalışmaya karar vermedeki temel göstergeleridir. Bu ilişki sürecindeki
girişimcinin rolüne geçmeden önce moralite kavramını biraz açmakta fayda var.
Çoğu zaman mali verilerden çok daha önemli bir belirleyici olan bankacılıktaki
moralite kavramını ifade ederken kullanılan ahlak ve karakterin, daha çok ödeme
ahlakı ve piyasalara olan taahhütlerine bağlılığı ifade ettiğini belirtmek
gerekir.
İşletmenin
belli bir tarihteki sahip olduğu varlıklar ile bu varlıkları sağlayan
kaynakları gösteren bilanço ile
işletmenin belirli bir periyotta elde ettiği gelirle aynı periyottaki
maliyetlerini ve en nihayetinde elde edilen kar veya katlanılan zararı gösteren
gelir tablosu; bankanın girişimciyi
tanıyabileceği en önemli veri kaynaklarıdır. Zira, aralarındaki ilişkinin
temeli paraya dayanır. Girişimcinin
ihtiyacı olan nakit ve gayri nakit kredi tutarının;
- · miktarı,
- · bu krediyi ödeyebilme kabiliyeti,
- · vade ve
- · fiyatının ölçümü
bu veriler ışığında belirlenir.
Girişimcinin kamuya olan özellikle vergisel sorumluluklarının tespiti nedeniyle
yasal bir zorunluluk olarak da düzenlenmesi gereken bu tabloların, aslında en
önemli faydası, girişimcinin faaliyet devamlılığı, karlılığı gibi kendi
menfaatleri için söz konusudur. Ancak ülkemizde özellikle küçük ve orta boylu
işletmeler bu bilinçte olmaktan uzaktır. Birçoğu için yasal bir zorunluluk ve
banka ilişkileri için gerekli olduğu düşüncesi ön planda tutulması nedeniyle
ciddi anlamda sağlıksız mali verilere sahibiz. Bu noktadaki asıl iş,
girişimcinin kendisindedir. Bu bilinç yanı sıra muhasebe/finans konularındaki
bihaber halleri, girişimcinin mali verilere bakışını
vergiden sağlayacağı kazanç olarak sınırlayabilecek seviyelere
düşürebilmektedir. Mali verilerinin kalitesini, ödeyeceği verginin azlığına
odaklayan girişimci, banka kredisi kullanımı söz konusu olduğunda ise istediği
kaynağı istediği fiyata alabileceği bir mali veri ister.
Girişimcinin
bu motivasyonda olduğu bir ortamdaki muhasebeci tarafından düzenlenen mali
veriler, şirketin gerçekte sahip olduğu varlıkları da, bu varlıkları finanse
ettiği kaynakları da gerçekten uzaklaştırır. İşin vergisel boyutunu bir kenara
koyarsak, günümüz bankacılık sisteminin birçok veriye ulaşabileceğini bilmek
gerekir. Örneğin, mali verilerinin içeriği ile kredi notunun belirleneceğini ve
bu not çevresinde kullanmak istediği kredinin fiyatının ve teminatının tespit
olunacağını bilen muhasebecinin, mevcuttaki risklerini mali verilerine
yansıtmamasının kendisine yapacağı en büyük kötülüklerden biri olacağını
bilmesi gerekir. Bankalar, şirketten temin ettiği mali verileri, Merkez
Bankası, Bankalar Birliği, Kredi Kayıt Bürosu gibi kurumlardan elde ettiği
verilerle desteklerler. Mali verilere yansıtılmamış olan banka kredisini bu dış
kaynaklarla kuruşuna kadar tespit edebilecek olan bankanın finansal analistinin,
bu yansıtılmayan kaynak karşısındaki varlıkları ise tespit etmesi çok zor
olduğundan, hazırlayacağı raporu en olumsuz senaryoya (belirsizlik nedeni ile en kötü ihtimale) göre düzenleyecektir.
Bankalardaki finansal analistlerin temel görevi, bilançoların gerçeğe en yakın
hale getirilmesidir. Bu yüzden,
mali verilerden sakladığınız olumsuzlukların bankalarca kolaylıkla
öğrenilebileceğini, bankacı için asıl zor olanın sahip olduğunuz ancak
göstermediğiniz varlıkların tespiti olduğunu bilmek gerekir. Bu yüzden,
kullanmış olduğunuz yabancı kaynakları da, karşılığındaki varlıkları da olduğu
gibi göstermek, şirket için en idealidir. Ayrıca bu tercih, aslında şirketin
sürekliliği için de en idealidir. Çünkü üçüncü tarafları yanıltmak için
bilançosunu gerçekten uzaklaştırmaya başlayan girişimci, zamanla kendisini de durumunun
gerçekten öyle olduğunu inandırmaya başlar. Ülkemizde ortalama ömrü 10 yıl
seviyelerinde olan şirketler gerçeğinin temel nedenlerinden biri de budur.
Kendi durumunu kendisi de yanlış görmeye başlayan şirket, hesaba katmadığı
verilerin ansızın görünür olmasıyla yok olma tehlikesi ile karşılaşır.
Bankanın
girişimciye sağlayacağı kredi kararındaki en önemli karar noktası ise,
girişimcinin ve sahip olduğu şirketin moralitesidir. Gerek kendi gerekse
şirketinin geçmişteki banka ilişkilerindeki ödeme performanslarından, piyasa
yükümlülüklerindeki ödeme performanslarına kolayca ulaşabilecek olan banka,
elbette bu performansı kendisine referans yapacaktır. X bankasındaki kredisini
ödemediğini veya piyasada çok sayıda karşılıksız çeki bulunduğunu gören Y
bankasının o girişimciye kredi vereceğini düşünmek büyük hayal olacaktır.
Bankalar,
Merkez Bankası ve Kredi Kayıt Bürosu gibi kuruluşlar aracılığıyla karşılıksız
çek, protestolu senet gibi ödeme aksaklıklarına kolayca ulaşabilmesi yanı sıra
bünyelerindeki istihbarat birimleri ile de gerek diğer bankalardaki gerekse
piyasadaki faaliyetleri yakinen izleyebilmektedir. Ticaretin olmazsa olmazı
olan ödeme ahlakının bilincinde olan büyük markalar da zaten aynı bankalar gibi
bünyelerinde mutlaka piyasa istihbaratçısı bulundururlar.
Tüm bunların
ışığında girişimcinin bankadan ve bankacıdan asla uzak kalmama gerekliğini tekrar
ve tekrar vurgulamak gerekir. Birçok başarısız girişim ve girişimci hikayesinde bankalara da önemli yer verilmesi, girişimcileri bankalara soğuk bakmaya
zorlayabilse de bu aslında büyük bir sığınmadır. Bilinçli bir girişimcinin banka
ile kuracağı sağlıklı ilişki ona her zaman değer katacaktır. Keza, başarısız
adımlar sonucu iflasa doğru sürüklenen birçok girişimin küllerinden doğuş hikayelerini
yazan banka hikayeleri de hiç az değildir.
Akıllı bir
girişimci sadece bankanın enstrümanlarından değil, bankanın sahip olduğu piyasa,
finans ve ekonomi deneyimi ve uzmanlığından da faydalanmasını bilerek maddi
sermayesi yanı sıra piyasada büyük ihtiyacı olacak bilgi sermayesine de önemli
katkıda bulunacaktır. Bir girişimci, bankasından ve bankadaki müşteri
temsilcisinden düşük faizli krediden çok daha büyük kazançlar elde
edebileceğini bilmelidir. Aynı zamanda ona hizmet eden muhasebecisini de mali
verilerinin en doğru analizini yapması üzerine cesaretlendirmeli ve kendisi de
mutlaka muhasebe ve finans bilgisine sahip olmalıdır. Tüm bu anlatıların
bilincinde olanla olmayan arasındaki farkın en güzel niş örneğini, vergi
kaçıran girişimci ile vergiden kaçınmayı bilen girişimci arasındaki farkta
bulabilirsiniz!
Tweet
Tweet
**Bu yazı, Girişimcilik İklimi Dergisi 6.sayısında (Eylül-Ekim-Kasım 2013) yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder