Bugün hala Anadolu'nun birçok yerinde hamile bir kadına çocuğun cinsiyeti sorulduğunda cevabın "kız" olması ardından "e olsun" tepkisi ile karşılaşmak mümkün... Kadına şiddete yönelik bitmek bilmeyen mücadeleler, çocuk yaşta gelin edilenler, sessizlik ortamında "bir yerlerde kız doğdu" güzellemelerimiz ve daha çokçası, ülkemizde kadının yerini anlamak için fazlası ile yeterli. Bu ve benzeri mücadelelerin sevgi ve değere konumlandırılarak; (nispeten) doğru/iyi olanların ön plana çıkarılarak verilmesi düşüncesinde biri olarak bu temel cinsiyet problemlerinin aşıldığı, Maslow'un kendini gerçekleştirme seviyesine ulaşmayı başaranların sorunu üzerinden devam ederek cam tavan üzerine konuşalım biraz.
Altı ısıtılan cam fanus içerisinde zıplayan pirelerden bir de ben bahsetmeyeceğim elbette ama cam tavanı, kadınların üst düzey yönetim pozisyonlarına gelmelerini engelleyen, görünmez engeller olarak kısaca ifade etmekte de fayda var.
Bir kurum içerisinde kadınların eksikliği en yalın hali ile bir yönetim başarısızlığı olarak ifade edilebilir. Dünya nüfusunun ağırlıklı kadın nüfusundan oluştuğunu düşündüğünüzde de, çalışabilir iş gücü nüfusunun %60 dolaylarını yine kadınların oluşturduğunu düşündüğünüzde de bu sonuca varmak güç değil. Elbette, yönetim başarısızlığından bahsederken yalnızca o kurum yönetiminin de anlaşılmaması gerekir. En büyük otorite olarak devletin de sosyal politikaları ve belki daha önemlisi zihniyeti bu adil olmayan dağılımda önemli etkendir.
Ülkemizde 2013 sonları itibariyle öğrencilik, yaşlılık ve hastalık gibi zorunlu sebepler çıkarıldığında çalışabilir durumda olan ama iş gücüne katılmayan 14 milyon kadın düşünüldüğünde cam tavana takıldığını düşünen kadınların bile şanslı kesim içerisinde yer aldığını söyleyebilmek (maalesef) mümkün! Kadının ailevi sorumluluklarının fazlalığı ve başta anne sıfatı, kadının iş gücünden aldığı yetersiz payı açıklamakta kullanılan önemli bir sebep olarak görülmekle birlikte, aynı sebep cam tavanda da karşımıza çıkmakta.
Cam tavan üzerine yapılan araştırmalarda kadınların üst yönetim kademelerine ulaşamama nedenlerinden ön plana çıkanlar ailevi sorumlulukları ile birlikte liderlik ve yöneticilik özelliklerinin sınırlı olması. Esasen söz konusu iki nedenin de cam tavanın aşılması için en azından bahane niteliği taşımaması gerektiğini söylemek gerek. Değişen ve gelişen kültürde, erkeklerin de ailevi sorumluluklarını artırmaya başlaması, çocuk büyütmede ortak sorumluluklar, hane içindeki iş paylaşımları (yeri geldiğinde hane içi işlerin outsource edilmesi; temizlik, yemek gibi ihtiyaçların satın alınması) her geçen gün kadının önündeki ailevi sorumluluklar engelini ortadan kaldırmakta. Liderlik ve yöneticilik özelliklerinin sınırlı olması ise zaten görece bir neden. Belki yapılan araştırmalarda ulaşılan bir sonuç olsa da bunu en kötü ihtimalle kadına üst yönetimde görev verilmeye başlamasının nispeten yakın tarihimizde olması ve paralelindeki deneyim eksikliği ile açıklayabilmek mümkün. Gün geçtikçe üst yönetim kadrolarında artan kadın sayısı, yönetim ve liderlik özelliklerinin sınırlı oluşu gibi bir nedeni kendi kendine ortadan kaldıracaktır. Fakat cam tavan nedenlerinin bir diğer önemlisi olan kraliçe arı sendromunda tüm sorumluluk kadınların kendilerine kalmakta. Çok kısaca "kadınların birbirini çekememeleri" olarak tanımlanabilecek olan kraliçe arı sendromuna kapılmış bir kadın tarafından yaratılmış cam tavan, sanırım kırılması da en zor olanı olacaktır.
Ülkemizde cam tavan konusunu irdelerken en iyi referans alınabilecek şirketler kuşkusuz borsaya kote şirketler olacaktır. Bu şirketlerin yönetiminde söz sahibi olan kadın sayısına yönelik olarak diğer ülkelerde de olduğu gibi ülkemizde de SPK tarafından düzenlemeler gerçekleştirilmekte. En son 3 Ocak 2014 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanan SPK Kurumsal Yönetim Tebliğinde şirketlere, yönetim kurulunda kadın üye oranı için %25'ten az olmamak kaydıyla bir hedef oran ve hedef zaman belirlenmesi ve bu hedefe ulaşmak için politika oluşturulması şartını getirdi. Kuşkusuz atılan bu adım cam tavanın kırılmasına yönelik önemli bir çalışma. Ancak başlarda belirtiğim yönetim başarısızlığı noktasında ne kadar başarılı olduğunu sorgulamak gerek. Algı boyutundan bakıldığında yönetim kurulu üyelerinin en az %25'inin kadın üyelerden oluşması zorunluluğunda rahatsız eden taraflar var. Yönetim kurulunda yer almanın şartı başarılı olmak, şirkete ve dolayısıyla topluma fayda yaratabilmek olmalıdır. Bunu sağlayanın hangi cinsiyette olduğunun bir önemi olmamalı. Kadın-erkek eşitsizliğindeki temel noktamız zaten bu. Şirketlerde eski hükümlü çalıştırma zorunluğu politikası gibi bir oran vererek yönetimde kadın üye oranı tespitinin bu eşitsizliğin algısal boyutuna zarar verdiğini düşünüyorum. Hiçbir kadın, yalnızca kadın olduğu için o yönetim kurulu içerisinde olmayı istemeyecektir. Hiçbir erkek de, yönetim kurulu içerisinde yer almayı hak edecek yetkinliklere sahip olup, bu kotaya takılarak dışarıda kalmaktan mutluluk duymayacaktır. Demek istediğimi anlatabildiğimi düşünmekle birlikte, SPK tarafından böyle bir çalışma yapılmasının yanlış olduğunu söylemediğimi vurgulamakta fayda var. İspanya, Fransa, İtalya gibi örneklerinde olduğu gibi bu şartın "her iki cinsten birinin yönetim kurulundaki payının en az %40 olması" gibi tespiti daha doğru konumlanmış ve ifade edilmiş olurdu. Birleşik Krallık ve İsveç örneklerindeki zorunluluk içermeyen, gönüllülük esasına dayanan tavsiye niteliğindeki girişimler ise gerçek anlamdaki eşitliğe daha yakın olanları bence. Kuşkusuz bu tercihlerin ülke toplumlarının kültürü ve gelişmişlik düzeyiyle de doğrudan payı var.
Tüm bunlara karşın, ülkemizde de her geçen gün cam tavandaki çatlakların arttığını da söylemek gerek. Halen yetersiz olsa da artan bir ivme ile devam eden istihdam edilmiş kadın sayısı bu tavanı çatlatan önemli unsurlardanken, içlerinde başarı olanları ise en büyük çekici kullananları... Ayrıca iletişim çağında olmamız da büyük bir şans. En basitinden sosyal medya bile kadınlara önemli ölçüde yardımcı olmakta.
Elbette ilk temenninin çocuk gelinler, şiddet gören kadınlar gibi ilkel sorunlarımızın çözümü olduğunu yineleyerek cam tavanı kıran kadınlar sayısının da her geçen gün artması en samimi dileklerimden. Bu dileklerin gerçek olabilmesi ise önce algımızdaki ve kültürümüzdeki kadın konumlandırmasını değiştirebilmekte...
Tweet
Tweet
2 yorum:
Mükemmel bir yazı, mükemmel tespitler. Ellerinize sağlık
Çok teşekkürler...
Yorum Gönder